İçindekiler
Zerdüştlük Nedir?
İran dinleri arasında bulunan Zerdüştlük/Mecusilik, tek tanrı inanışına yer vermesi ve kendine has özellikleri ile dikkat çeker. Zerdüştlük adını kurucusu Zerdüşt’ten alır. İslami kaynaklarda Zerdüştilik veya Mecusilik, Zerdüşt’ün isminden hareketle Zoroastrianizm ya da Zerdüştçülük, inanç sisteminde önemli bir yer tutan ateş kültünden dolayı “Ateşperestlik”, Tektanrı Ahura-Mazdah’dan dolayı “Mazdeizm”de denilir.
Günümüzde “Dünya Zerdüştler Birliği” adı altında örgütlenmiş olan Zerdüştlerin çoğu İran ile Hindistan’da geri kalan kısmı Pakistan, ABD ve Kanada gibi ülkelerde yaşamaktadır.
Zerdüşt ve Zerdüştlük (Mecusilik)
Zerdüşt ( Zoroaster/Zarathustra) kelimesi, “güzel develere sahip olan” anlamına gelmektedir. Halk arasında “yaşayan yıldız” olarak tanınan Zerdüşt’ün ne zaman ve nerede doğduğu tam olarak bilinmemektedir. “Tek Tanrılı İnanış” telkini nedeniyle Zerdüşt’ü “peygamber” kabul edenler olduğu gibi “hakim” veya “şaman” olarak kabul edenlerde vardır. Bu nitelendirilmelerden dolayı Gathalar olarak adlandırılan kutsal metinler de ona dayandırılmaktadır.
İran geleneğine göre Zerdüşt yetmiş yedi yıl yaşamıştır. Bu durumda onun M.Ö. 630/628-553/551 yılları arasında yaşamış olduğu söylenebilir. Avesta’ya ve Yunan kaynaklarına göre Zerdüşt, Doğu İran’da yaşamıştır. Bazı kaynaklar ise onun İran’ın kuzeybatısında bulunan Maveraünnehir bölgesinde, hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe kabilelere mensup olduğunu ve dolayısıyla doğu İran’a daha sonra gelip yerleştiğini ileri sürmektedir. Genelde Zerdüşt’e atfedilen Gathalardaki sınırlı bilgiler dışında, onun yaşamıyla ilgili fazla bilgi bulunmamaktadır.
Zerdüşt’ün annesi Dugdova, babası ise Poyruşaspa’dır. Babasının bir rahip olduğu söylenir. Yirmi yaşlarında evlenen Zerdüşt’ün bu evliliğinden İşatyastra adında bir oğlu ve üç kızı olmuştur. Zerdüşt, yirmi yaşına geldiğinde önemli değişikler yaşamaya başlamış, sık sık dağlara ve ıssız yerlere çekilerek inziva yaşantısı sürmeye çalışmıştır.
Otuz yaşındayken ibadet amacıyla nehirden su alıp çıkarken aniden kıyıda Tanrı’nın meleği Vohu Manah kendisine gelmiştir. Vohu Manah ona bu ilk karşılaşmada ilk vahiyleri iletmiş ve kendisini ruhsal olarak Ahura Mazda’ya götürmüştür. Bu vahiy tecrübesini ileride diğerleri izlemiş ve Zerdüşt, yaşadığı dönemin çok tanrıcılığına karşı tek tanrı inancına dayalı bir öğretiyi yaymakla görevli olan bir elçi olarak faaliyetlerine başlamıştır. Zerdüşt’ün telkinleri, İran kabileleri arasında taraftar bulabilmiş, günden güne geniş kitlelere yayılmıştır. Bu telkinler diğer inanç şekillerinden etkilenip değiştiği kadar onları da etkileyip değiştirmiştir.
Zerdüşt, Kral Viştaspa ile yakın ilişkiler kurmuş ve onun maiyetiyle birlikte bu dine girmesini sağlamıştır. Komşu ülkelerin Viştaspa ile yaptığı çatışmalarda da ister istemez taraf olmak durumunda kalmıştır. Bu bağlamda yapılan savaşlara ve elde edilen zaferlere Zerdüşti kutsal metinlerinde yer verilmektedir. Nitekim bu savaşların birisinde komşu Turanlıların Viştaspa’yı ve ordusunu yenmesi bir bakıma Zerdüşt’ün de sonu olmuş ve bu savaşta ölmüş ya da öldürülmüştür.
Zerdüştlükte Tarihsel Gelişim
Ölümden sonra ahlaki emirlere göre ceza veya mükafat şeklinde karşılığın görüleceğinden bahseden ilk dini liderin Zerdüşt olduğu ileri sürülmektedir. Onun iyilik ve kötülük prensibi insan iradesine dayanmaktadır. Bundan dolayı Ahura Mazda’ya tapınmayı, iradeyi ve ameli esas alan Zerdüştlük (Mecusilik), insanın aktifliğine dayanan bir dini harekettir.
Tarihsel gelişim süreci açısından Zerdüştlüğü dört döneme ayırmak mümkündür:
- Zerdüşt’le başlayan ve Tek Tanrı Mazda tapıcılığını ön plana çıkaran ilk inanç dönemi.
- Daryüs sonrası başlayan ve M.S. 3. yüzyılın ilk yarısına kadar devam eden dönem.
- M.S. 7. yüzyıla kadar süren Sasaniler Hanedanı dönemi.
- Sasanilerin yıkılışı ile başlayan ve günümüze kadar devam eden son dönem.
İlk dönem; Zerdüştlük, Gathalarda bulunan temel öğretilere bağlı tek tanrıcı bir din görümündedir.
Bu dönemde çok tanrıcılığa ve paganist kült ve ritüellere karşı çıkılmış, Zerdüşt’ün Ahura Mazda’dan aldığı ilhamlar doğrultusunda öğretiler savunulmuştur.
Daryüs zamanında İran sınırları dışında Anadolu ve Avrupa’da Zerdüştçülük yayılmaya çalışmıştır. Ahura Mazda’nın tek tanrı olarak ön plana çıktığı bu monoteist dönemdeki dinsel yapı aynı zamanda Mazdaizm olarak da adlandırılır. Persler zamanında Zerdüştçülüğün yayıldığı geniş alanlarda Zerdüşt’ün öğretilerinden yer yer ayrılmış olan bazı heretik ekollerin ortaya çıktığı görülür. Ahemenidler döneminde imparatorluğun Batı bölgelerinde kurulan ve Hristiyanlığın başlangıcına kadar varlığını sürdüren çeşitli kolonilerin rahip sınıfı olan Magianlar (Mecus) bunlar arasındadır. Bu sebeple bu dini harekete Mecusilik’de denmiştir. Ancak bu süreçte Zerdüşt’ün telkinlerinden de uzaklaşılmaya başlanmıştır.
Zervanist olan Mecusiler, zaman tanrısı olarak Zervan’ı kabul ediyorlardı. Zerdüştlük ile Zervanizm arasında sentez kurmuş olan Mecusiler astroloji ile uğraşmış, zaman ve alemin devreleri konusunda zengin bilgilere sahiplerdi. Zervanizm zaman, gök ve kaderin her şeyi kontrolü altında tuttuğu, insanın takdir edilen karşısında bütün olarak güçsüz olduğunu telkin ederdi. Bu inanış İran geleneğinde meydana gelen bütün dinlerde hatta İran’da ki İslami geleneğe dahi sirayet etmiştir. Nitekim Hristiyanlığın kutsal kitabı Yeni Ahit’te yeni doğan Hz. İsa’yı görmeye gelen doğulu bilge kişiler olarak bunlara işaret edilmektedir.
Perslerin zayıflayıp yıkılması ve İran da dahil Zerdüştçülerin yaşadığı bölgelerin büyük oranda Yunan egemenliğine girmesiyle gerek Zerdüşt öncesi İran dinsel inançları gerekse İran civarındaki çeşitli dinsel geleneklerle Helenistik inanç ve ritüeller Zerdüştçülüğü etkilemeye başlamıştır. Bu durum doğal olarak Zerdüştçülüğün monoteist yapısından uzaklaşarak hızla senkretizme kaymasına yol açmıştır.
Sasaniler döneminde Zerdüştlük düalist yapısıyla dikkati çeker. Bu dönemde iyi ve kötü düalizmine dayalı teolojik doktrinler genel kabul görmeye başlamış ve Zerdüştlüğün sözlü geleneği yazıya geçirilmeye çalışılmıştır. Sasanilerin yıkılması ve İran’ın İslam egemenliğine girmesiyle birlikte başlayan dördüncü dönemde Zerdüştlük hızla gerileme sürecine girmiştir. Müslüman yöneticiler Zerdüştilere zimmi muamelesi yapmıştır. “Onlara Ehli Kitab gibi muamele yapın.” diyen Hz. Muhammed, bizzat kendisi Yemen ve Hecer Zerdüştilerine bu muameleyi yapmıştır. Hz. Muhammed, onların kadınlarıyla evlenmemek ve kestiklerini yememek kaydıyla onların cizyeye bağlanmasına izin vermiştir. Dört halife döneminde de bu uygulama devam etmiştir. İslami dönemde Zerdüştilerin büyük bölümü Müslümanlaşmak ya da Hıristiyanlaşmak suretiyle din değiştirmiştir. Din değiştirmede, özellikle Müslüman olmada gerek yerel yöneticilerin telkin ve teşviki gerekse cizyeden kurtulmak veya İslam imparatorluğunda siyasal ve sosyal açıdan bazı imkanlar elde etmek şeklindeki amaçlar etkili olmuştur.
Temel Öğretileri ve İnanç Esasları
Günümüzde Zerdüştiler, inanç sistemlerinin tarihin en eski hatta ilk evrensel tek tanrıcı dinsel geleneği olduğunu sıkça vurgularlar. Zerdüşt, başlangıçtan beri var olan bir tek üstün gücün, Ahura Mazda’nın üstünlüğünü savunmuştur. Daha sonraları Ormazd şekline dönüşmüş ve İslami kaynaklarda Hürmüz olarak yer almış olan Ahura Mazda’ya ibadet edilmesini istemiştir. Ahura “Rab” Mazda’da “her şeyi bilen, hakim” anlamına gelmektedir. Yesna‘da Ahura Mazda şöyle tanımlanır:
“Ahura Mazda ona (Zerdüşt’e) cevap verdi: Benim ismim kendisinden istenilendir, ey Zerdüşt! İkinci ismim, sürüleri bahşedendir; üçüncü ismim ise mükemmel yüceliktir. Dördüncü ismim güçlü, kudretli olan, beşinci ismim ise Mazda tarafından yaratılan bütün iyi şeyler, yüce ilkenin bütün ürünüdür. Altıncı ismim anlayıştır, yedinci ismim kavrayan, sekizinci ismim ilimdir. Dokuzuncu ismim ise bilge olandır.”
Ahura Mazda, Daryus ve takipçileri tarafından Batı Asya’ya getirilen ve birkaç yüzyıl içinde Turfan’dan Habeşistan’a, İndus nehrinden Ege Denizine kadar yayılan bir “Yüce Tanrı”dır. Ahura Mazda, aynı zamanda; yetkin, güçlü, ezeli ve ebedi, her şeyi gören, her şeyi var eden bir “iyilik Tanrısı”dır. Kötülük ve düşman Angra Menyu’dur. İslam kültüründe bu güce “Ehrimen” denilmiş ve “kötülüğün anası” sayılmıştır ve kötü karakterli ruhlara verilen genel bir ad olarak Daevalar (devler) terimi kullanılmıştır.
Zerdüşt, iyilikle (aşa) kötülüğün (drug) metafizik boyutta değil ahlaki boyutta var olduğunu düşünmüş ve tezahür eden varlıklar içinden kötülüğe ve yalana yönelişler nedeniyle kötülüğün ortaya çıktığına inanmıştır. Diğer taraftan Ahuralar ismi ise hakikati yani Aşa’yı tercih eden ve doğru karakter taşıyan ruhlar için kullanılmıştır.
Zerdüştlüğe göre Ahura Mazda yaratmayı iki aşamada tamamlamıştır. O, önce her şeyi ruhsal (menog) sonra da maddi (getik) olarak var etmiştir. Varlıkların maddi olarak ortaya çıkmasıyla iyi-kötü savaşı aktif hale gelmiştir. Öyle ki Zerdüşti inancına göre Ehrimen metal alemini yararak su yoluyla yeryüzü dünyasına çıkmış, buradaki bazı bölgeleri çöle çevirmiş, Ahura Mazda tarafından yaratılan ilk insan ile boğayı öldürmüş ve kutsal ateşi duman ile kirletmiştir.
İnsanın yaratılışı konusunda Zerdüştlük, Ahura Mazda’nın önce ilk prototip insan olan Gayomart’ı yarattığını düşünür. Gayomart, Ahura Mazda ile Spendarmat’ın yani yeryüzünün oğlu olarak tanımlanır. Daha sonra öldürülen Gayomart’ın tohumları/zürriyeti yeryüzüne dökülmüş ve bundan Adem’le Havva’ya tekabül eden ilk insan çifti olan Maşye ile Maşyana doğmuştur.
Ahiret ve Kurtuluş İnancı
Zerdüştilikte ölüm ve ölüm ötesi yaşamla ilgili inançlar oldukça gelişmiş durumdadır. Bu anlayışa göre ölüm, “Küçük Kıyamet”tir. Ölüm sonrası ruh; ilahi aleme, sırasıyla yıldızları, ayı ve güneşi geçerek ulaşmak durumundadır. Ayrıca ruh, dünyada sergilemiş olduğu inançlar ve davranışlar açısından sorgudan geçirilir. Bu sorgu ölümden itibaren dördüncü günde gerçekleşmektedir. Sraoşa, Mitra ve Raşnu tarafından yapılan bu sorgulamada kişinin amelleri bir terazide tartılır. Bu terazi adeta bir köprü gibidir. Şayet kişinin iyilikleri ağır basarsa Chinvat adı verilen bu “ayrışma köprüsü” genişler ve kişi oradan yukarıdaki cennete gider. Ama günahları ağır basarsa o zaman da köprü adeta bir bıçak ağzı gibi daralır ve kişi aşağıdaki cehenneme düşer. Köprüden aşağı düşenlerin cehennemde kalma süreleri değişiklik gösterir. Tamamıyla kötü olanlar sürekli kalmakta, çok günah işleyen fakat iyilikte yapanlar onikibin yıl kaldıktan sonra cennete gider. Diğerleri günahları kadar cehennemde kaldıktan sonra cennete gider.
Cinvat köprüsünü geçip cennete gidenlerde ilk olarak iyi düşüncelerinden dolayı yıldızlara, daha sonra iyi konuşmalarından dolayı aya ve iyi davranışlarından dolayı güneşe yükselmektedir. Bu aşamaları geçtikten sonra cennete giderler.
Bedeninden ayrılarak cennete giden ruhlar orada güzel bir kız suretindeki kendi eşiyle buluşup birleşir. Zira Mecusi inancına göre yeryüzündeki her canlının ilahi alemde bir sureti ya da eşi vardır. Fravaşi öğretisi olarak da bilinen bu inanca göre yeryüzündeki maddi varlık geçicidir; aslolan ruhun ilahi alemdeki bedeniyle birleşmesidir. Cennetteki eşiyle birleşen ruh ise orada ebediyen mutluluk içerisinde yaşar.
Ateş Kültü
Zerdüştilikte önemli bir kült objesi olan ateşle ilgili inanışlar ve uygulamalar oldukça önemlidir. Ateş, Tanrı tarafından yaratılan saf, temiz ve iyi bir varlık olarak görülür. Bu nedenle erken dönemlerden itibaren ateş Zerdüşti tapınaklarında önemli bir yer tutar. Özellikle Sasaniler döneminde ortaya çıkan ikonaklazm hareketinde tapınaklardan temizlenen tanrı suretlerinin yerini kutsal ateş almış ve ateşin ibadet esnasında kullanımı yaygınlaşmıştır. Ateş motifi eski İran paralarında da kullanılmıştır.
Yaygın olarak inanıldığının aksine Zerdüştlükte ateş bir tapınma objesi ya da bir tanrı değildir; tanrısal saflığın, temizliğin ve iyiliğin bir sembolüdür. Bu nedenle Zerdüştilikte ateşle ilgili temizlik kurallarına riayet etmek oldukça önemlidir. Örneğin ateşe çöp ve benzeri kirli/pis şeyler atılmaz, ateş kirletilmez. Ateşte kullanılan yakıtların temiz ve kuru olmasına özel bir itina gösterilir.
Zerdüştlükte İbadet Uygulamaları ve Mabet
İbadet Uygulamaları
Zerdüştlüğün ahlak sisteminin özü “humuta, hukhta, huvarşta” yani iyi düşünce, iyi söz ve iyi davranış esasına dayalıdır. Beş vakit dua Zerdüştiliğin günlük ibadetleri arasında oldukça önemlidir. Güneş doğarken, öğlen tepedeyken, öğleden sonra, güneş batarken ve gece olmak üzere bu beş vakitte her Zerdüşti güneşe, ışığa ya da ateşe dönerek dua okur. Dua öncesi İslamdaki abdeste benzer bir temizlenme ibadeti yapılır. Bunun için öncelikle yüz, sonra eller ve ayaklar yıkanır, bu arada kutsal kuşak (kutsi) çözülür. Dua esnasında yeniden bu kuşak bağlanır. Zerdüştlükte her çocuk on beş yaşına geldiğinde kendisi için bir çeşit dine giriş (inisiyasyon) töreni sayılabilecek bir tören düzenlenir. Bu törende çocuklar dualarla dini elbiseler giyinip, kutsal kuşak takarlar. Üç kez bele dolanan, önden ve arkadan bağlanan bu kuşağı erkek ve kadın dindar Mecusiler her zaman bağlarlar.
Zerdüştlükte yılın çeşitli aylarına dağılmış vaziyette dini kutsal gün ve bayramlar bulunmaktadır. Yıllık olarak kutlanan yedi büyük bayramdan en önemlisi No ruz (Nevruz) adı verilen yeni yıl bayramıdır. Bunlardan başka sonbaharda hasat zamanı kutlanan Mehregan (Mihrican) da önemli bir bayramdır. Zerdüşti bayramlarında dua ve bayramlaşmalar yanı sıra topluca yenilen yemekler dikkat çeker. Ayrıca Zerdüştlükte erken dönemlerden itibaren özel olarak bazı bitki sularından elde edilen ve süt ile karıştırılan “Haoma içeceği” de önemli bir işleve sahiptir. Kutsal metinlerde Haoma içeceğinin kişiye ölümsüzlük kazandırdığı belirtilir. Her ne kadar sonraki dönemlerde aksi uygulanmış olsa da Zerdüşt kanlı kurban törenlerine karşı çıkmış, politeist Mitra kültüyle özdeşleşen boğa kurbanlarını reddetmiştir. O, kanlı kurbanın yerine Haa içeceğini ve kişinin ibadetlerine bir şahit olarak da ateş sembolizmini kullanmıştır.
Cenaze törenleri açısından da Zerdüştlük oldukça dikkat çekicidir. Çok eski dönemlerde ölü gömme adetinin varlığını gösteren işaret bulunmakla birlikte sonraları Zerdüştlük tıpkı Tibet Budistlerinde olduğu gibi cesetlerin açıkta bırakılarak etlerin vahşi hayvanlar ve kuşlarca yenilmesi adeti yaygınlaşmıştır.
Mabet
Zerdüştlükte Mabetler, Tanrının sembolü kabul edilen “Ateş”in korunması amacı ile inşa edilmiş yapılardır. Bundan dolayı bu mabedler, “Ateş Mabedleri” olarak adlandırılır. İranlılar bu mabetlere “Dar-ı Meher” veya “Dar-ı Mihr” de demektedir.
Geniş bir yapıya sahip olmayan bu mabetlerde sürekli ateş yanmaktadır. Bu ateşlerin devamlı yakılması ve kutsanması ile dini ibadetlerin yerine getirilmesi için tapınaklarda sürekli olarak din görevlileri bulunur.
Toplumsal Yapı
Zerdüştlükte toplumsal yapı çeşitli sınıflardan oluşur. Zerdüştiliğin İran’da egemen din olduğu eski dönemlerde toplumda kraliyet hanedanı, rahipler, askerler ve diğer halk birbirinden ayrılmış vaziyetteydi. Rahipler, askerler ve diğer halkın (çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşanların) kutsal büyük ateşleri farklı farklıydı. Bundan başka· kraliyet hanedanının da kendisine has kutsal ateşi vardı. Hatta bir kral tahta çıktığında onun kutsal ateşi onunla birlikte önemini artırır ve saltanatı boyunca bu ateş sürekli yakılı tutulurdu. Zerdüştlükte çeşitli rahiplik sınıfları var olmuştur. Bunlardan en önemlisi Mecuş ya da Meci denilen rahip grubudur.
İran imparatorlukları hakimiyeti altındaki Batı bölgelerinde yerleşik Zerdüşti kolonilerinde etkin olan Meciler eski Yunan gibi Batı dünyasında Zerdüştlüğün bu adla adeta özdeşleşmesine neden olmuşlardır. Bunlardan başka rahipler hiyerarşisi içinde Erbad (Herbad), Mobad (Magbad) ve Bagnapad gibi rahip grupları da dikkati çekmektedir. Bunlardan Mobadların ateş tapınaklarındaki başrahipler oldukları bilinmektedir. Zerdüştlükte rahiplik babadan oğula geçen bir sistemle devam ettirilmektedir. Rahiplerin giysileri başa takılan külah benzeri bir başlık, bir elbise, ağzı kapatacak şekilde yüze takılan bir peçe ve bir kuşaktan oluşmaktadır. Bu giysiler beyaz olmak zorundadır; zira temizlik ve saflığı simgeleyen beyaz, rahip rengi olarak bilinir.
Zerdüştlükte Kutsal Kitaplar
Dili Pehlevice (eski farsça) olan Avesta, Eski İran’ın ve bugün Hindistan’da yaşayan İran asıllı Parsilerin kutsal kitabıdır. Dili ağır ve güç anlaşılır olan Avesta; hikmet, bilgi anlamlarına gelmektedir. Avesta üç bölüme ayrılır.
- Yesna: Dini törenlerde okunan ilahilerdir. Zerdüşt’ün “Gatha”ları bu bölümdedir. Gatha’lar, Avesta’nın eski metinlerive kısımlarıdır. Zerdüştün sözleri sayılır ve özel saygı görür. 17 fasıl, 338 kıta, 896 mısra ve 5560 keimeden ibarettir.
- Yeşt: Yesna kelime ailesinden olup öğmek, yalvarnak anlamına gelir. “Yeşt”, Tanrıyı öğme, iyi güçlere ve meleklere (ferişteh) yakarıştır.
- Videvdat: “Şeytanlara karşı kanun” diye adlandırılır. Şeytanlara karşı tılsımlar ve temizlenme kaideleri bu bölümde yer alır. Dini törenlerde okunmayan bu bölüm, 22 fasıldır.
Kaynakça
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK, Prof. Dr. Günay Tamer, Dr. Mehmet Alparslan Küçük, Dinler Tarihi. Ankara, Berikan Yayınevi. 2009
Prof. Dr. Şinasi Gündüz. Yaşayan Dünya Dinleri, 2. bs. Mecusilik. İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007.