Dünden Bugüne Kadın

Benzer İçerikler

Kadının Yaratılışı ve Tarih Boyunca Değişen Kimliği

“Ve Tanrı kadını yarattı…” Bu cümle, pek klişe olsa da bu yazı için manidardır. Zira konumuz, kadın ve yaratıcının Rahim sıfatı ile rahmet bulmuş olan kadının gerek tarihteki kimlik değişimi gerekse manevi özellikleri üzerinde durma gayretinde olacağız.

İlk toplumların ağırlıklı olarak anaerkil yapıya sahip oldukları süreçte kadın söz sahibi iken, zaman içerisinde çeşitli şartlar sebebiyle (avcılıktan yerleşik hayata geçiş süreci vs.) toplumlar ataerkil bir yapıya dönüşmüştür. “Antropologlara göre en eski toplumlarda uygarlık kadınların eliyle başlamış. İlk ipi yapmayı akıl eden, yiyecekleri koymak için taştan ve kilden kapkacağı yapan, yenecek ve ilaç olarak kullanılacak bitkileri ve ateşi bulan, hayvanları evcilleştiren kadınlarmış.” (1)

Ataerkil yapıya sahip olsalar da inançlarda anaerkil yapının hakimiyeti devam etmiş olsa gerek ki özellikle Anadolu’da ve etkilediği bölgelerde Ana Tanrıça kültü veya Ana kültü devam etmiştir. Özellikle bereket ve doğurganlıkla doğrudan ilişkili olan ana tanrıçalar, ekim ve hasat mevsimlerinde büyük şenliklerle anılmış ve onurlandırılmışlardır. Tanrıçalar Anadolu’da Kibele, Sümerler’de İnanna, Akadlarda İştar, Filistin’in Kenan diyarında Astarte, Yunan mitolojisinde Artemis, Mısır’da İsis vb. adlar ile anılmıştır. Nerede olursa olsun Ana Tanrıça’nın temsil ettiği ortak noktalar bereket ve doğurganlıktır.

Ataerkil düzen sürecinde dahi kadın kadim zamanlarda geri planda kalmamış, örneğin Mısır’da yönetici bile olmuştur. Kleopatra ve Nefertiti en tanınmış isimlerdir. Hüküm sürdükleri dönemler oldukça çalkantılı dönemler olsa da tarihe isimlerini yazdırmayı başarmışlardır. Yine tarihte her zaman ilgi odağı olan Amazonlar da kadın hakimiyetinin ön plana çıktığı bir topluluk olmuşlardır. Özellikle savaşçı yönlerini ön plana çıkaran Amazonlar at binen, ok ve yayda maharetli olan kadınlardı. Yüzyıllar sonra benzer hemcinsleri yine aynı coğrafyada yani Anadolu’da ortaya çıkan Bacıyan-ı Rum teşkilatı da gerek savaşta, gerekse ticaret ve esnaflık teşkilatı içerisinde kadınların yüz akı olmuştur. Maalesef hem Amazonlar hem de Bacıyan-ı Rum hakkında detaylı bilgilere ulaşılamasa da isimleri nesilden nesile aktarılarak devam etmektedir.

Kutsal kitapların ilk kadın dediği Havva’nın hikayesi Tevrat’ta anlatılırken, Kur’an’da Havva ismi geçmemektedir. Dilden dile dolanan hikayelerine göre Adem’in cennette tek başına sıkıldığını gören Yaratıcı, Havva’yı yaratmaya karar verir. Tevrat’a göre Havva, Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Oysa Samuel Noah Kramer, Tevrat’ta anlatılanların çoğunun Sümer şiirlerinden aktarıldığını söyler ve Havva ile ilgili kısmı şu şekilde ele alır:

“Sümer şiirinde, Enki’nin hasta organlarından biri kaburga kemiğidir. Sümercede kaburga kemiğine “ti” denir. Enki’nin kaburgasını iyileştirmek için yaratılan tanrıçaya Ninti adı verilmiştir ki bu da “kaburga kemiğinin hanımı” anlamına gelmektedir.  Ama Sümercede ti sözcüğü aynı zamanda yaşatmak anlamına gelir. Bundan dolayı Ninti adı hem yaşatan hanım hem de kaburga kemiğinin hanımı anlamına gelebilir. Sümer edebiyatında da bir tür sözcük oyunuyla, kaburga kemiğinin hanımı ile yaşatan hanım özdeş hale gelmiştir. İbranice’de kaburga ve yaşatan sözcükleri arasında hiçbir ortaklık bulunmaması nedeniyle değerini doğal olarak yitirmesine karşın, Kitabı Mukaddes’te cennet öyküsüne aktarılıp ölümsüzleştirilmiş en kadim sözcük oyunlarından biri budur.” (2)

Havva’nın kaburga kemiğinden yaratılması iddiası ile kadın ikinci sınıf bir canlıya dönüşmüş, erkek üstünlüğü ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. İncil de ötekileştiren ve ahlak kavramını sadece kadın üzerinden anlamlandırmaktayken, Kur’an net bir şekilde kadın erkek eşitliğine vurgu yapmaktadır.

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.” (3)

Kur’an, Nur-u Muhammedi ile aleme cevherler dağıtıp gönülleri aydınlatırken ve en güzel olanı emrederken, maalesef inananlar(!) bu emirlerin aksine kadını halen öteki veya ikinci sınıf olarak düşünmekte ve kadına bu şekilde muamele etmektedir.

Kutsal Kadın Figürleri: Paganizmden Hristiyanlığa Bir Miras

Apollon tapınağının öne çıkan öğelerinden biri Delphi tapınağının kahinleriydi. Bu kahinler genelde kadın olurdu. Rivayete göre sorusu olanlar, yüksek dağın tepesinde bir yarığın yanında oturan kadına sorular sorarlar, kendinden geçmiş bir halde olan kadın da sorulara cevap verirdi. Ünlü filozof Sokrates döneminde, Atinalı bir adam kâhine dönemin en akıllı adamını sorduğunda, kâhinden bu kişinin Sokrates olduğunu öğrenmişti.

Hypatia, Mısır’ın önemli filozoflarından biri olup babası da tanınmış büyük bir matematikçi olan Theon’du. İskenderiye’nin tanınmış simalarından olmasına rağmen Pagan olduğu gerekçesiyle belki de Hristiyanlığın ilk bağnazları diyebileceğimiz kimselerce katledilmiştir. Hypatia, kadının felsefe alanında da başarılı olabileceğini kanıtlamış ve kadının öteki insan olmaktan kurtulmasına giden yolda önemli adımlar atmıştır.

Hypatia’nın katli her ne kadar Hristiyanlar elinden olsa da Hristiyanlıktaki belki yegane kadın sembolü Meryem Ana’dır. Hiçbir erkek ile münasebette bulunmadan Kutsal Ruh (Cebrail) aracılığıyla rahmine üflenen nefes ile İsa’ya hamile kalmış ve bu mucize ile de kutsal kabul edilmiştir. Kur’an’da bu hadise şu şekilde anlatılmaktadır:

“…16. Kitapta Meryem’i de an. Ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.

17. Kendisiyle onlar arasına bir perde çekmişti. Bu durumda ona Ruhumuzu gönderdik ve önünde mükemmel bir insan olarak biçimlendi.

18. “Senden Rahman’a sığınırım.” dedi, “Erdemliysen. . .”

19. Melek: “Ben, sana tertemiz bir erkek çocuğu vermek için görevlendirilmiş, Rabbinin bir elçisiyim.” dedi.

20. “Bana hiçbir insan eli değmemiş ve ben iffetsizlik etmemişken nasıl olur da bir oğlum olur?” dedi.

21. “Öyledir.” dedi, “Rabbin, ‘O iş bana kolaydır. Onu halk için bir işaret ve bizden bir rahmet kılacağız. Bu, artık kararlaştırılmış bir iştir.’ diyor.”

22. Ona gebe kalınca onunla uzak bir bölgeye çekildi.

23. Doğum sancısı onu bir hurma dalına kadar sürükledi. “Keşke bundan önce ölseydim, unutulsaydım.” dedi.

24. “Üzülme, Rabbin senin altında bir su arkı hazırlamıştır.” diye (ağacın) altından kendisine seslendi.

25. “Hurmanın dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun hurmalar dökülsün.”…” (4)

Hristiyanlardaki teslis inancında Meryem Ana yer almasa da gizli bir tapım olduğunu söylemek zor değildir. Pagan ikon tapımının varyantları semavi(!) dinlerde kısmen de olsa varlığını sürdürmüştür. Bunun en güzel örneklerini Hristiyanlık içerisinde çok rahat görebilmekteyiz. İkon tapımı özellikle Protestanlar tarafından reddedilse de Katolik ve Ortodoks mezheplerinde oldukça yaygındır. Pagan kültüründen kalan önemli unsurlardan biri ve belki de en enteresan olanı Meryem Ana kültü’dür. Kadın’a gerçek manada erkekle eşit bir muamele söz konusu olmamakla birlikte Meryem Ana ulvi bir niteliğe bürünmüş ve yüceltilmiştir. Söz konusu bu yüceltmenin sebebi, Hristiyanlığın Anadolu’da yayıldığı süreçte Anadolu’da hala Kutsal Ana tapımının devam etmesidir. Olimpos dininde veya Kybele tapımında yer alan Kutsal Ana kültü, Meryem Ana’da belli başlı değişikliklere uğrayarak devam etmiştir. Kybele’nin Olimpos dinindeki karşılığı olan Artemis ile ilgili şu şiir konuya biraz daha açıklık getirecektir:

“Artemis’i övelim, Musa, okçu tanrının kız kardeşini,
Apollon’la birlikte büyümüştür, ok atan o kız oğlan kız,
Atlarına yoğun sazlı Meles ırmağında su içirir” (5)

Bu şiirde iki husus önemlidir. Artemis’e kız oğlan kız denilerek bakireliğine vurgu yapılmaktadır. Hatırlanacağı üzere Meryem Ana için de Kutsal Bakire sıfatı kullanılmaktadır. Diğer bir husus da Artemis’in Meles ırmağında atlarına su içirmesi ile ilgilidir. Meles ırmağı, İzmir’de bulunan Pınarbaşı suyudur. Hristiyanların önemli hac yerlerinden biri olan, Meryem Ana’ya ait olduğu söylenen ev, Efes’e yakın bir mesafede yer almaktadır. Artemis’in yaşadığı coğrafya ve bazı özellikleri, Meryem Ana’ya yüklenerek tapımı renk değiştirmesine rağmen devam etmiştir.

Meryem Ana’yı bu kadar yücelten Hristiyanlık, özellikle Eski Ahit’e dayanarak ilk günahtan Havva’yı sorumlu tutar. Vaftiz’in temel nedeni burada yatar. İlk günah ile doğan çocuk vaftiz edilerek bu günahtan arınmış sayılır. Benzer şekilde kadını ilk günahın sorumlusu olarak tutan anlayış, tüm kötülüklerin merkezine kadını koyar ve özellikle Ortaçağ Avrupası’nda binlerce kadının cadılıkla suçlanması ve bir çoğunun yakılarak öldürülmesine sebebiyet verir. Kilise’nin kadın hakkındaki negatif bakışı cadı avının şiddetine yön vermiştir.


Kaynakça

  1. Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği, Muazzez İlmiye Çığ
  2. Tarih Sümer’de Başlar, Samuel Noah Kramer
  3. Tevbe Suresi-71. Ayet
  4. Meryem Suresi
  5. Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat

Önceki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Sağlıklı Beslenmenin 17 Altın Kuralı

Yeterli Su TüketinEn çok üstünde durduğumuz ve maalesef çoğu birey tarafından ihmal edilen bir konudur. Yeterli su tüketiminin sağlanmaması...