Güney Amerika’da yetişen koka bitkisinin (Erythroxylon Coca) yapraklarından elde edilir. İlk kez 1860 yılında Alman Kimyacı Albert Niemann tarafından koka yapraklarından ayrıştırılarak elde edilmiştir. Beyaz, kristalize, tuz gibi bir tozdur.
Takriben 300 kg. Koka yaprağından yarım kilo kokain elde edilir. Kokainin zararlı etkileri keşfedilmeden önce eğlence amaçlı kullanılırdı. 1903 yılına kadar Coca Cola’nın içinde de az miktarda kokain bulunmaktaydı. Müptelaları bu maddeyi toz halinde burundan çekerler veya suda eritip damarlarına zerk ederler.
Kokain kullanıldığı an M.S.S. (Merkezi Sinir Sistemi)’ne tesir eder. Şahsın kalp atışları artar, kan basıncı yükselir ve solunum hızlanır. Yüksek dozda kokain kullanımı, solunum felci veya kalp durmasından dolayı ölüme yol açar. Ayrıca hamilelikte kullanılan kokainin çocukta da bağımlılık yarattığı ortaya çıkmıştır. Zira ABD’de yapılan bir araştırmada her yıl 100.000 bebeğin kokain bağımlısı olarak doğduğu tespit edilmiştir.
Kokainin az miktarları dahi, kullanan şahısta zamanla alışkanlık yapar. Kokainin kullanılmasının akabinde uykusuzluk, psikolojik bozukluk, intihar teşebbüsleri gibi bozukluklar görülür. Kokainin kalp kası ve iskelet adaleleri üzerinde, direkt toksik (zehirli) tesirleri vardır. Tat alma ve dokunulduğunda hissetme kabiliyeti zamanla yok olur. Gözler rengini kaybedip morarır. Burundan çekildiğinde burunda delinme dahi görülmüştür.
Beniz solar, göz bebekleri büyür, ışığa karşı reaksiyon azalır. Hayal görme ve bir takım sesleri duyma başlar. Kuruntu hali ortaya çıkar. Bu maddenin müptelalarının tedavileri için birçok değişik ilaç ve usul tecrübe edilmesine rağmen, diğer alışkanlık yapan (eroin, bonzai, LSD… ) maddelerdeki gibi, istenen, arzu edilen tam tedavi sağlanması meşakatli olmaktadır.