İran Safevi Devleti’nin kurucusu (1487-1524).
17 Temmuz 1487 tarihinde Erdebil’de doğdu. Babası Safevi Şeyhi Haydar, Gürcistan’a düzenlediği akında Şirvan hükümdarı Ferruh Yesar ve Akkoyunlu Hükümdarı Yakup Bey tarafından öldürüldü. Annesi, Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm’dür.
Şah İsmail, babası öldüğü zaman bir yaşındaydı. Akkoyunlu Hükümdarı Yakup Bey onu ve iki kardeşini İstahr kalesine hapsettirdi. İsmail üç yıl kalede hapis kaldı. Yakup Bey’in ölümünden sonra Akkoyunlu Devletinde taht kavgası ortaya çıktı. Safevi desteği almak isteyen Rüstem Bey, İsmail ve iki kardeşini serbest bıraktı. Ancak bir süre sonra kardeşleri kendisine tehdit olarak gördü ve öldürmeye karar verdi. Durumdan haberdar olan İsmail’in abisi Ali, kardeşlerini kaçırarak Erdebil’e yola çıktı. Bunun üzerine peşlerinden birlik yollayan Rüstem Bey, Ali’yi öldürttü. İsmail kaçmayı başararak Lahican’a gitti. İsmail’i destekleyenler burada onun iyi bir eğitim almasını sağladılar.
Şah İsmail 1500 yılında Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Zülkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak Türkmen aşiretlerinden oluşan 7.000 kişilik bir orduyla Şirvanşahlar Devletinin üzerine yürüdü. Gülistan Kalesi yakınında gerçekleşen Çabani Meydan Muharebesi’nde Şirvanşah Ferruh Yesar’ın ordusunu yenerek Bakü’yü ele geçirdi.
Şah İsmail, ilk iş olarak babasının katili Ferruh Yesar’ın üzerine yürüdü. Bakü’yü ele geçirdi ve 1502’de Akkoyunlu hükümdarı Elvend’i Nahçivan yakınlarında yenerek ülkesinin bir kısmını ele geçirdi. Buradan Tebriz’e giderek taç giydi ve “Şah” unvanı kazandı.
1502 yılını Tebriz’de geçiren Şah İsmail, ilkbaharda Fas ve Irak’ı daha sonra ise Acem hükümdarı Murad Bey’i de yenerek Şiraz’ı aldı. 1507’de Erciş, Ahlat ve Bitlis’i ele geçirerek Elbistan’a kadar ilerledi. Kısa zamanda devletinin sınırlarını genişleten Şah, iki güçlü rakiple karşı karşıya geldi. Bunlar doğuda Özbekler, batıda ise Osmanlılar’dı.
Şah İsmail, Osmanlı Devleti’ni yıkmak için Anadolu’yu karıştırmayı düşünüyordu. Sultan II. Bayezid yaşlıydı ve devlet yönetimini vezirlere bırakmıştı. Osmanlı şehzadeleri arasında da yoğun bir saltanat mücadelesi yaşanıyordu. Böyle bir dönemi fırsat bilen Şah’ın Anadolu’ya gönderdiği Nur Ali Halife, kendisine katılan Alevîlerle Tokat’a girdi. Burada Şah İsmail adına hutbe okuttu. Ayrıca Şahkulu’nun Antalya civarında başlattığı isyan da güçlükle bastırılabildi.
Şah İsmail, Sünní mezhebe bağlı Müslüman topluluklara karşı olan acımasız tavrıyla da kötü bir şöhret edinmişti. Yavuz Sultan Selim tahta geçince Osmanlı’da taht mücadeleleri sona erdi. Selim ilk olarak Anadolu’daki Şah taraftarlarına karşı harekete geçti. 1514’te ise Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail, Çaldıran’da uzun bir bekleyişten sonra karşı karşıya geldiler.
Çaldıran Savaşı Sultan Selim’in zaferiyle sonuçlandı. Türk asıllı olmasına ve gündelik hayatında Türkçe yazıp konuşmasına karşın sırf kendi tahtının geleceği adına Anadolu’da Türk birliğinin parçalanması için çaba gösteren Şah İsmail’in bu yenilgisi, hem kendisi hem de Türk tarihi açısından hayli trajiktir. Ankara Savaşı’ndan gereken dersi almış durumdaki Yavuz Sultan Selim, Çaldıran’a gelene kadar yaşadığı onca zorluğa karşın meydanı kesinlikle Şah İsmail’e bırakmamaya kararlıydı. Çünkü genç padişah, rakibinin kazanması halinde Osmanlı’nın bin parçaya bölünmüş olan Anadolu topraklarındaki toparlayıcı gelişiminin duracağını gayet iyi biliyordu. Nitekim bu bilinçle Şah’ın ordularını yenilgiye uğratmayı başardı. Uğradığı bu ağır yenilgiyi hazmedemeyen Şah İsmail, Tebriz’e döndüğünde eski gücünü ve cesaretini yitirmişti.
Yaşadığı ruhsal çöküntüyle kendisini alkole verdi. Yerine oğlu Tahmasb’ı
atabey olarak tayin etti ve bundan sonra her yılını farklı kentlerde geçirdi. 1524 yılında Azerbaycan’da öldü, cenazesi Erdebil’e götürüldü. Şeyh Safiyuddin’in yanına defnedilen Şah İsmail, aynı zamanda “Hatayi” takma adıyla Türkçe tasavvuf şiirleri yazan bir şairdi. Türbesinin duvarlarını kendi yazdığı şiirleri süslemektedir.