Türk astronomi bilgini matematikçi, şair, tarihçi ve devlet adamı.
22 Mart 1394’te Semerkant’ta doğdu. Timurlenk’in torunlarından olup hükümdar Muinüddin Şahruh’un oğludur. Torunu doğduğu zaman Timur savaş alanındaydı. Timur’un eşi Saray Mülk Hanım tarafından gönderilen elçi, Timur’a Mardin’in teslim olduğu günden bir gün sonra ulaştı. Timur bu güzel haber üzerine şehri talan etmedi, savaş tazminatı almadı ve şehri halkına bağışladı.
Asıl adı Mirza Muhammed Taragay bin Şahruh’tur. Ancak dedesi Timur’un sağlığında bile Uluğ Bey adı ile anılmaya başlanmış ve asıl adı olan Muhammed Taragay tamamen unutulmuştur. İyi bir eğitim alma imkanı olan Uluğ Bey 11 yaşında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş ve Arapça’yı ana dili gibi konuşuyordu. Dini ilimlerin haricinde dönemin en ünlü alimlerinden mantık, matematik ve astronomi tahsili gördü. 13 yaşında iken Horasan, 1411-1447’de Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu. Bu dönemde dedesi Timur’un askeri icraatlarından çok hakimi olduğu bölgenin refahı, sanatı ve kültürel hayatı üzerinde çalışmıştır. Onun döneminde bu bölgeler daha üstün sosyal ve kültürel bir hayat kazanmıştır.
Babası Şahruh 1446 yılında ölünce hükümdarlığını ilan etti. İlk iş olarak devletini güçlendirerek ülkesini parçalanmaktan kurtardı. Uluğ Bey, tarihe adını “Asya Fatihi” diye yazdıran Büyük Cihangir Timurlenk’in torunu olmasına karşın dedesinin askerlik ve savaşçılık özelliklerinin hiçbiri onda yoktu. Dedesi, çolak eli ve topal bacağına rağmen at üzerinde kılıç sallayıp yeni ülkeler fethetmişti. Fakat, Uluğ Bey’in yeryüzünde bir karış toprak bile fethetmek gibi bir ihtirası yoktu. O’nun bütün merak ve hevesi yeryüzünde değil gökyüzündeydi. Ülkeler fethetmekten ziyade gökyüzü aleminde araştırmalar yapmayı, gök kubbenin sırrını çözmeye çalışmayı tercih ediyordu. Fen bilimleri ve astronomiye olan bu derin merakı ileride kendisini dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirecekti.
Uluğ Bey bilim adamı, edip ve sanatkar olarak Semerkand’ı İslam Uygarlığının merkezi haline getirmişti. O’nun dönemine kadar bilime ve sanata destek veren bir çok devlet adamı olmuşsa da onun gibi bir bilim adamı hükümdar yoktu. O’nun bilime olan ilgisinin ne zaman ve kim tarafından başlatıldığı kesin olarak bilinmiyor. Uluğ Bey’in çocukluk döneminde Meraga Rasathanesini gezmiş olmasının onu etkilediği sanılmaktadır. Bunun yanında Timur döneminde Semerkant’a bir çok bilim adamı gelmiş ve bu bilim adamları Uluğ Bey’in döneminde de bulunmuşlardır. Babası Şahruh’un da Uluğ Bey’i etkilediği düşünülmektedir. Çünkü, Şahruh güzel sanatlara hayran bir kişiydi. Bilime ve bilginlere büyük değer verirdi. O’nun Horasan’ın başkenti olan Meşhed’de yaptırdığı cami bir şaheserdi. Uluğ Bey de Herat’ta güzel bir köşk yaptırmış, bu köşkün duvarlarını ve tavanlarını birer sanat abidesi niteliğindeki tablolarla süsletmişti. İktidarı döneminde, başta Semerkant ve Buhara olmak üzere bütün ülke Türk mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı.
Bilim adamlığı yanında devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant’ta 38 yıl hükümdarlık yaptı. Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur alimlerinin toplanıp bilimsel tartışmalar yaptığı ve eserler hazırladığı bir mekân oldu. Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı. Semerkant medresesi ve rasathanesini büyüttü, yeni aletlerle donattı.
Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler de geliştirilmişti. 9. ve 10. yüzyıllarda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılabilirken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab ise 1000’den fazla işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre’ydi. Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında ışık tutacak ve onlara rehber olacaktı.
Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri bilimi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. “Zîc-i Ulûgî” denilen cetveli, diğer bilimsel eserleri ve rasatları, akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının birer sonucudur. Zic-i Ulûgî ya da diğer adı “Gargani Takvimi” olan bu cetvel, o devrin bilimsel esaslara dayanan yegâne takvimi sayılmaktadır. Bu eser, daha önce yazılan ‘zîc’lerin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketini daha mükemmel gösteriyordu. Zîc-i Ulûgî 1655 yılında İngiltere’de Oxford kentinde İngilizce, 1853’te de Fransızca olarak basıldı. Daha sonra da çeşitli dillere tercüme edildi. Orijinali İran-Irak savaşı sırasında Türkiye’ye getirilen bu eser, halen Ayasofya Kütüphanesi’ndedir.
Uluğ Bey alim olduğu kadar adil hükümdar olarakta tanınırdı. Oğlu Abdüllatif Mirza babasına baş kaldırmış ve gözünü tahta dikerek işi bir iç savaşa kadar götürmüştü. Bu savaşta ağırlığını ortaya koyan Uluğ Bey, oğlunun komutasındaki asileri yenmeyi başardı. Çarpışmaların sonunda Abdullatif Mirza da esir düştü. Uluğ Bey, dedesi Timurlenk gibi katı yürekli bir insan değildi. Asi evladı Abdullatif Mirza’yı bağışladı. Ancak oğlu serbest kalır kalmaz derhal yeni bir darbenin hazırlıklarına koyuldu. Bu kez bir önceki girişiminden daha kuvvetli bir ordu toplayıp başarı kazanmak için ne gerekiyorsa yaptı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra babası Uluğ Bey’e bir kez daha baş kaldırıp kuvvetleriyle yeni bir saldırıya geçti. Bu ikinci iç savaşta şans Uluğ Bey yenildi. Oğluna esir düştüğünde 54 yaşındaydı.
Abdüllatif Mirza Uluğ Bey’i hemen öldürmedi ancak elindeki tüm yetkileri aldı ve onu yok etme yollarını düşündü. Daha önce Uluğ Bey tarafından öldürülen bir adamın oğlu olan Abbas, Abdüllatife yardım etti. Abdüllatif şeriata göre yapılması gereken ne varsa yapılmasını istedi ve ruhani bilginlerden bir fetva hazırlamalarını istedi. Semerkand’in tüm kadıları bu fetvayı mühürlemesine karşılık Kadı Miskin bunu mühürlemedi.
Uluğ Bey tüm bu planlardan habersiz oğluna hacca gitmek istediğini belirtmiş ve hazırlıklar yapılarak hacı adayları ve beraberindekilerle Semerkand’dan ayrılmıştı. Ancak onlara yetişen bir haberci hazırlıkların tam yapılmadığını belirterek yakın bir köyde durmalarını ve uğurlama töreninin yeniden yapılacağını belirtti. Tüm olacaklardan habersiz Uluğ Bey köye geldiğinde
elleri bağlanır ve diz çöktürülerek Abbas tarafından başı gövdesinden ayrılarak katledilir. (27 Ekim 1449) Bir iktidar kavgası sonucunda büyük bir bilim adamı, bir hükümdar oğlu tarafından katledilerek Türk tarihine kara bir sayfa olarak girmiştir. Abdüllatif babasını öldürmekle de kalmayarak onun kurduğu büyük astronomi merkezini Semerkand Rasathanesini yıktırdı.
Dünya onu astronomi alanındaki eseriyle tanıdı. Semerkant’ta bir medrese, bir de rasathane yaptıran Uluğ Bey, Türk dünyasında astronomi biliminin gelişmesi için büyük çaba harcadı. Bu rasathane sayesinde Ortaçağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye ulaştırdı. Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır. Batı bilim dünyası çağımızda Uluğ Bey’e “15. yüzyılın en büyük astronomu” unvanını layık görürken, Milletlerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını verdi.
Kaynakça
1- http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3533-published.pdf
2- A’dan Z’ye Tarih ve Kültür Ansiklopedisi