Dünyaca Ünlü Hollandalı ressam (1853-1890).
Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853’te Hollanda’nın Groot-Zundert kentinde doğdu. Babası rahip annesi ise amatör ressamdı. İlk eğitimini doğup büyüdüğü köyde tamamladı. 15 yaşına geldiğinde ailesinin ekonomik sıkıntıları nedeniyle okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldı. 16 yaşında Lahey’de bulunan amcası ressam Anton Mauve’den resim ve çizim dersleri aldı. Buradaki sanat galerisinde satıcılık yapmaya başladı. Ardından, aynı kuruluşun Brüksel ve Londra şubelerinde çalıştı. Bu dönemde Fransızca, Almanca ve İngilizce öğrendi.
Ev sahibesinin kızı Eugenie Loyer’a da aşık oldu. Evlenme teklifi reddedildiğinde bunalıma girdi. İncil dışındaki tüm kitaplarını çöpe atarak dine yöneldi. Yerinin değiştirilmesini istedi, bunun üzerine Paris’e gönderildi. Paris’teki işinden bilerek kovulduktan sonra Londra’ya yerleşti. Burada kısa bir süre gönüllü öğretmenlik yaptı. Vaiz olarak çeşitli bölgelerde çalıştı. Misyonerlik faaliyetleri yürüttü. Ancak Rahip olmak için geçmesi gereken sınavlarda başarılı olamadı. Bir kaç yıl boyunca Avrupa ülkelerinde bohem bir hayat sürdükten sonra Brüksel’de bir rahip okuluna kabul edildi. Ancak okuldaki katı disiplinden sıkılarak eğitimini yarıda bıraktı.
Van Gogh, son derece duygusal bir insandı. Maden ocaklarında çalışan işçilerin yaşadıkları derin yoksulluk onu çok etkiledi, hayat konusunda umutsuzluğa düşüp depresyona girdi. 1880’den sonra kalıcı olarak Brüksel’e taşınmaya ve sanatçı olmaya karar verdi. Ağabeyinin yardımıyla biraz toparlanınca desen çalışmaya başladı. Bir çok manzara resmi yaptı.
1886’da Paris’e giderek, orada yaşamakta olan ve hayattaki tek dostu saydığı ağabeyinin yanına yerleşti. Bu dönemde izlenimcilerin etkisinde kaldı. Manzara resimleri ve kendisinin yirmiden çok portresini yaptı. Yakınlarını kırıcı bir yaradılışı vardı. 1888’de Güney Fransa’ya gitti. Burada ciddi psikolojik sorunlar yaşadı. Terebentin içip boya yemeye başladı. Ailesi durumdan endişelenerek yeğeni ressam Paul Gauguin’i para karşılığı yanına yolladı. Sık sık tartışan Bir gün bıçakla onun üstüne yürüdü. Sonra cinnet getirerek kendi kulak memesini kesti.
Yaşadığı bunalımlar ve sergilediği tutum nedeniyle akıl hastanesine yatırıldı. Burada kaldığı süre zarfında önemli sanat eserlerini icra etti. 27 Temmuz 1890’da göğsünden kendini vurdu, odasında kanlar içerisinde bulundu.
Van Gogh geleceği konusunda endişeliydi çünkü o yılın Mayıs ayında kardeşi Theo onu ziyaret etmiş ve mali durumunun daha katı olması gerektiği konusunda onunla konuşmuştu. Van Gogh bunu Theo’nun artık sanatını satmakla ilgilenmediği anlamına geldi.
Van Gogh yakındaki bir hastaneye götürüldü ve doktorları, erkek kardeşini yatakta otururken pipo içerken bulmaya gelen Theo’ya yollandı. Sonraki birkaç günü birlikte konuşarak geçirdiler ve ardından van Gogh Theo’dan onu eve götürmesini istedi.
29 Temmuz 1890’da Vincent van Gogh, kardeşi Theo’nun kollarında öldü. O sadece 37 yaşındaydı.
Deha ile deliliğin ayırdığı ince çizgide, mutsuzluk, yalnızlık ve yoksulluk içinde yaşayan Van Gogh, umutlarını, düş kırıklıklarını ve yoğun acılarını, çarpıcı renkler ve keskin fırça darbeleriyle, neredeyse nabız atışlarının duyulabildiği manzaralara, kendi portrelerine ve natürmortlara dönüştürdü. Özellikle hayatının son yıllarında yaptığı resimlerle modern resmi ve ekspresyonistleri büyük ölçüde etkilemiş ve sanat tarihine damgasını vurmuştur.
Hayatı sıkıntılarla geçen Van Gogh, asıl büyük ününü ise ölümünden sonra kazandı ve sanat tarihinde 19. yüzyılın en çok iz bırakan ressamlarından biri oldu. Başlıca eserleri “Beyaz Güller”, “Patates Yiyenler”, “Zeytinlik”, “Sarı Buğdaylar”, “Arlesli Kadın”, “Arles’deki İngiliz Köprüsü” ve “Montmartre’deki Lokanta” dır.