İçindekiler
Genel Bilgi
Yahudilik veya Musevilik en eski ilahi kaynaklı din olarak nitelendirilir. Tanrı’ya, vahye dayanan kutsal kitaba ve peygamberlere yer vermesiyle milli dinlerden; millileştirilip bir ırka tahsis edilmesiyle de ilahi dinlerden farklı bir karakter arz eder. Ancak Yahudilik Babil sürgününden bu yana milli bir din haline gelmiş, din ile ırk iç içe girmiş, birini diğerinden ayırmak zorlaşmıştır. Çeşitli aşamalardan sonra Yahudi inanışı yaşam tarzını ve dini-etnik kimliği temsil eder oldu.
Yahudiliğin en önemli özelliklerinden biri, İsrail oğulları ile Tanrı arasındaki
ahde kutsal kitaplarında geniş yer verilmesidir. Bundan dolayı bu din, bir “ahit”
dini olarak da bilinmektedir. Yahudiler, kutsal kitaplarında yer alan ifadelere
dayanarak, kendilerini diğer milletler arasından seçilmiş ve onlara üstün kılınmış olarak görürler.
Günümüzdeki Yahudi inancı Babil sürgünü sonrasında meydana gelen reformlar sonucunda sistematize edilmiştir. Yaşayan ilahi dinlerden mensubu en az olanıdır ve yaklaşık 15 milyon civarında Yahudi bulunur. Bu inanca mensup kişiler genelde Yahudi, İbrani ve İsrailoğulları terimleriyle adlandırılır.
Yahudi, İbrani ve İsrail Ne Demek?
Yahudi: İshak oğlu Yakub’un on iki oğlu vardı. İsrailoğullarının on iki kabilesi, onlara nispet edilir. Hz. Yakub’un (A.S.) en büyük oğlunun adı “Yuda” veya “Yahuda” olduğundan, İsrailoğullarına onun adına izafeten “Yahudi” denilmiştir.
Bir diğer görüş ise Yahudi adının Filistin’in güney bölgesindeki “Yuda” veya “Yahuda “krallığından geldiği de ileri sürülür.
İbrani: Bu kelime “ibri” veya “Hibri” kelimelerinden gelir. Fırat ve Ürdün nehrinin öbür kıyısından gelmiş olan göçmenleri ifade eder. Yahudilere bu ad, Ken’an ülkesinin yerlileri tarafından verilmiştir.
İsrail: Bu kelime, Tanrıyla güreşip onu yenen anlamında kullanılır. İsrail, Hz. Süleyman’dan (A.S.) sonra ikiye ayrılan krallığın kuzeyde kalan bölümünün adıdır. Bu ad sonradan bütün Yahudileri içine alarak “İsrailoğulları” şeklinde kullanılmıştır.
Tevrat’a Göre Yahudiliğin Tarihçesi
Sami ırkından sayılan İbranilerin Sümer ülkesinin Ur şehrinden çıktıkları ileri sürülür. Tanrı (Yahve) Abraham’a (Hz.İbrahim Tah. M.Ö. 2000) Ken’an diyarına göç etmesini emreder. O da bu emri yerine getirir. Ölümünden sonra yerine oğlu İshak, torunu Yakup geçer.
Yakub’un başkanlığında İsrailoğulları yaşayışlarını devam ettirirken, kardeşleri tarafından kıskanılması sonucu kuyuya atılan Yusuf, daha sonra onlarca kuyudan çıkarılıp Mısır’a giden bir kervana satılır. Mısır’da Firavun’un yanında önemli bir mevkiye yükselen Yusuf, Yakup ve kardeşlerini Mısıra getirtir. İsrailoğulları böylece Mısır’a yerleşmiş olurlar. Mısır’da önceleri rahat bir hayat geçirmekte olan Yahudiler, zamanla büyük sıkıntılara ve köleliğe düşerler. Onları bu sıkıntılardan kurtarıp “Arz-ı Mev’ud”a (vaad olunmuş toprak, Filistin) döndüren Mose (Hz. Musa) olmuştur (Tah.M.0.1250).
Musa, Firavun’un ordusunun Kızıl Deniz’de boğulup onları takip edememesi sonucu Yahudileri Sina’ya getirir. Burada, Sina Dağında, Hz. Musa’ya (A.S.) Tevrat ve On Emir verilir. Yahudiler Sina Çölünde kırk yıl dolaştılar. Musa’dan sonra Yesu onları Filistin’e götürdü. Filistin’de Hakimler ve Krallar devrinden sonra Kral David (Hz. Davud: 1013-973), Kudüs’ü aldı ve Yahudilerin en parlak devrini başlattı. Oğlu Kral Şelomo (Hz. Süleyman: M.Ö. 973-933), babası tarafından hazırlatılan yere Kutsal Ma’bed’i yaptırdı. O zamana kadar bir çadırda muhafaza edilen ve içinde On Emir tabletleri bulunan kutsal Ahit Sandığı, Ma’bedin bir odasına konuldu.
Hz. Süleyman’ın (A.S.) ölümünden sonra krallık güneyde Yuda (Yahuda), kuzey de İsrail olmak üzere ikiye ayrıldı. On kabile İsrail, ikisi de Yuda Krallığına tabi oldu. Önce İsrail Krallığı Asurlular tarafından M.S.721’de, sonra da Yuda Krallığı Babilliler tarafından M.6.586’da yıkıldı. Ma’bet tahrip edildi ve Yahudiler Babil’e sürgün edildi. Sürgünde Yahudi halkı, Ezra’nın etrafında birleşti ve M.Ö. 538’de Kudüs’e döndü. Ma’bet M.Ö. 520’den sonra yeniden onarıldı.
M.Ö. 63’de başlayan Roma esareti devresi, M.S. 70’de Roma’lı kumandan Titus’un Kudüs’ü ve bu arada Ma’bedi de yakıp yıkmasıyla sonuçlandı. Yahudiler, dünyanın her tarafına dağıldılar.
Ma’bed’ten arta kalan Batı Duvarı (Ağlama Duvarı) yüzyıllarca onlarda milli ve dini şuuru ayakta tutmuştur, Mesih inancının verdiği ümit, onlarda bu şuurun devamlı varlığını sürdürmesini sağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’e Göre Yahudilik
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerden bahsedilen Ayetlerin sayısı oldukça fazladır. “Beni İsrail” ve “Yahud” gibi terimler kullanılır. Ayrıca bazı peygamberler konu edilirken (mesela Hz. Yakup gibi) Yahudiler hakkında da bilgi verilir. Ayrıca “Ehl-i Kitap” deyiminin genel çerçevesine onlar da girer. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ile ilgili olarak verilen bilgiler şöyle tasnif edilebilir:
- Allah tarafından Yahudilere bahşedilen nimetler.
- Uymaları gereken dini hükümler.
- Kendilerine peygamberler tarafından getirilen hükümleri ve tebligatı değiştirmeleri, doğru yoldan sapmaları.
- Allah’a karşı ahitlerini bozmaları, verdikleri sözden dönmeleri ve bunu adet edinmeleri.
- Yahudilerin, yaptıkları işlerin kötülüğünden dolayı zillet ve meskenete uğramaları.
- Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışmaları.
- Bazı peygamberlere ve salih kimselere iftira etmeleri veya onları öldürmeleri.
- Basit çıkarları uğruna hakikatlere yüz çevirmeleri.
- Allah’ın Yahudilere tavsiyeleri.
Tevrat’ta anlatılan Yusuf kıssası ile Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssa birbirine çok yakındır. Firavun’un zulmüne uğrayarak uzun bir esaret hayatı yaşayan İsrailoğullarını bu sıkıntıdan Hz. Musa kurtarmıştır. Bu noktadan sonra Tevrat’ın anlatımı ve Kur’an-ı Kerim’in anlatımı farklılık arz eder.
Hz. Musa ve On Emir
Tevrat’a Göre Hz.Musa
Mısır’da Yahudiler çoğalmaya başlayınca, Firavun bundan endişelendi. Onların çoğalmalarını önlemek için, her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Musa, böyle bir devrede dünyaya geldi. Annesi, onu ancak üç ay kadar saklayabildi. Sonra onu ziftle sıvanmış bir sepete koyup ırmağa attı. Firavun’un kızı onu ırmakta buldu, saraya getirdi ve orada büyüttü (1).
Musa, gençlik yıllarında Yahudilerin yanına gider, onların şikayetlerini dinlerdi. Yine bir gidişinde, Mısırlılardan birinin bir Yahudi’yi dövdüğünü gördü. Yahudi’yi koruyarak Mısırlıyı öldürdü. Olayın duyulması üzerine Musa Midyan’a kaçtı. Orada Midyan kahininin kızı ile evlendi. (2)
Kahinin sürüsünü otlatırken, Tanrı’nın meleği Horeb’de bir çalı ortasında, ateş alevinde ona göründü. Yanan çalının ateşi bir türlü bitmek bilmiyordu. Bunu merak edip geri dönen Musa’yı çalının ortasından Allah çağırıp şöyle dedi:
“…Ben, babanın Allah’ı, İbrahim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı ve Yakub’un Allah’ıyım. Ve Musa yüzünü örttü, çünkü Allah’a bakmaya korkuyordu. Ve Rab dedi: Gerçekten Mısır’da olan kavmimin sıkıntısını gördüm… Onların feryadını işittim: çünkü onların acılarını bilirim… Ve şimdi gel ve benim kavmimi, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak için seni Firavun’a göndereyim.” (3)
Böylece Musa, Yahudileri Mısır’dan çıkarmak üzere görevlendirilmiş oldu. Kardeşi Harun da ona yardımcı verildi. Bu görevi yerine getirmek üzere Musa Mısır’a geri döndü. İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarıp Ken’an diyarına götürmek isteğine Firavun karşı çıktı. İkisi arasında mücadele başladı. İş, mucize göstermeye kadar vardı. Firavun, bütün sihirbazlarını topladı. Onlar da bütün hünerlerini ortaya koydular. Musa’nın asası kocaman bir yılan olup onların bütün sihirlerini yuttu. Bütün bunlara rağmen Firavun, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına izin vermedi. Bunun üzerine Rab Yahve, Mısırlılara bela vereceğini, insandan hayvana kadar bütün ilk doğanları öldüreceğini bildirdi. Firavun, bu işlerin vuku bulduğunu görünce İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına izin verdi.
İsrailoğulları Kızıl Deniz’e doğru yola çıktılar. Ancak Firavun verdiği karardan pişman olarak onların arkasına düştü. Kızıl Denize gelince Musa elini denize uzattı, sular yarıldı, İsrailoğulları geçti; sonra tekrar Musa elini uzattı, sular eski haline döndü ve Firavun ile ordusu boğuldu (4).
İsrailoğulları, Mısır’dan çıkışlarının üçüncü ayında Sina Cölü’ne geldiler. Orada Allah, Sina Dağı’ndan Musa’yı çağırarak onlara verdiği nimetlere karşı İsrailoğullarının iyi bir kavim olma sözünü almak üzere onu görevlendirdi. Musa emri yerine getirdi sözü aldı ve Rabbe bildirdi. Üçüncü gün, Tanrı, Sina Dağı’nın üzerine, dağın tepesine, ateş içinde indi ve Musa’yı yanına çağırdı ve ona On Emri verdi (5).
Musa, İsrailoğullarını çetin ve uzun bir mücadele devresinden sonra va’dedilen topraklara yaklaştırdı ve 120 yaşında iken öldü (6).
- Çıkış I: 8-22,11 1.7
- Çıkış II: 11-17
- Çıkış III: 1-13
- Çıkış VII: 9-12; XII: 12-14; XIV:21-31
- Çıkış XIX:1-25
- Tesniye XXXIV: 1.12
On Emir
Hz.Musa’ya Sina Dağın’da vahiy edilen On Emir, Tevrat’ın iki ayrı bölümünde geçer (1). Bu on emir şöyle sıralanır:
- Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim.
- Benden başka tanrın olmayacak. Boşlukta, yerin üstünde veya altında, denizlerin derinliklerinde mevcut olan varlıkların resimlerini yapmayacak, onlara hiçbir surette tapmayacaksın.
- Allah’ın ismini boş yere ağzına almayacaksın.
- Cumartesi (sebt) Gününü daima hatırlayıp onu kutsal kılacaksın.
- Haftanın altı gününde çalışacak, yedincisinde istirahat edeceksin. Cumartesi
günü, Allah’ına tahsis edilmiş umumi dinlenme günüdür. O gün, ne sen, ne de
oğlun, ne kızın, ne uşağın, ne de hayvanın, kısaca hiçbiriniz çalışmayacaktır. - Anne ve babana hürmet edeceksin.
- Öldürmeyeceksin
- Zina yapmayacaksın
- Çalmayacaksın
- Yalan şehadette bulunmayacaksın.
- Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine, velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin.
Bu on emir, Yahudilerin temel prensiplerini içinde bulundurur. Hz. Musa (A.S.) Sina Dağı’ndan indiğinde iki tas tablet (levha) üzerinde yazılı olarak bu emirleri getirmiştir.
- Çıkış XX: 1-17; Tesniye V: 6-21
Kur’an’a Göre Hz.Musa (A.S.)
Hz Musa, Yüce Allah’ın İsrailoğullarına gönderdiği, kendisine kitap verilen büyük peygamberlerden biridir. İsrailoğulları Mısır’da çoğalıp varlık sahibi olunca, Firavun bunu önlemek için mallarını ellerinden aldı, onları esir yaptı ve yeni doğan erkek çocuklarının öldürülmesini emretti (1).
Musa doğunca annesi onu bir müddet sakladı. Daha fazla saklayamayacağını anlayınca Allah’ın (C.C.) ilhamı üzerine onu bir sandık içinde suya bıraktı, Firavunun adamları onu buldu; karısının isteği üzerine çocuk öldürülmedi. Musa’nın annesi ona süt annesi oldu. Musa büyüyüp ergenlik çağına ulaşınca, ona Allah tarafından hikmet ve ilim verildi (2)
Hz. Musa halkın haberi olmadan bir gün şehre indi. Biri kendi soyundan, diğeri de düşman olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi soyundan olan adam ondan yardım isteyince, onun yardımına koştu ve onun düşmanına bir yumruk attı ve adam öldü. Mazlumu korurken olsa da bu durum onu üzdü ve Allah’tan af diledi. Olay duyuldu. Hakkında öldürme kararı alındı. Hz. Musa haber alınca orayı terketti ve Medyen’e gitti (3).
Medyen’de evlendi. Kayınpederiyle kararlaştırdıkları süreyi tamamlayınca ailesi ile birlikte yola çıktı. Sina Dağına yöneldiğinde karanlık bir gecede yolunu şaşırdı. Isınmak ve yolunu bulmak için ateşin bulunduğu tarafa gidince, “Ben, şüphesiz senin Rabbinim, ayağındakini çıkar, çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva’dasın.” diyen bir hitapla karşılaştı. Orada ayrıca kendisine Allah’dan başka tanrı olmadığı, ona ibadet etmesi, dosdoğru namaz kılması bildirildi. Asası ile ilgili mucize verildi ve Firavun’a gitmesi emredildi. Kardeşi Harun da ona yardımcı kılındı (4).
Hz. Musa (A.S) ve Hz. Harun (A.S) Allah’ın emrini Firavuna tebliğ ettiler ve İsrailoğullarının serbest bırakılmasını istediler. Firavun, teklifi kabul etmediği gibi, Hz. Musa’nın peygamberliğini tuhaf karşıladı. Firavun Hz Musa ile Allah’ın ‘Alemlerin Rabbi” olması konusunu tartıştı (5).
Firavun, Hz. Musa’dan (A.S.) peygamberliği ile ilgili mucize göstermesini istedi. Hz. Musa da asasını yere bıraktı, o da bir ejderha oluverdi. Bunun üzerine Hz. Musa, Firavun ve adamlarını ülkesinden çıkarmak isteyen bir büyücü olarak suçlandı. Firavunun bütün büyücüleri, hünerlerini göstermek üzere toplandı. Hz. Musa’nın asası, onların hünerlerini sergiledikleri ip ve değnekleri yutuverdi. Bu durum karşısında bütün büyücüler, hep beraber secdeye kapanıp “Alemlerin Rab’bine, Musa ve Harun’un Rab’bine iman ettik” dediler. Firavun hepsini ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesmekle tehdit etti, fakat hiçbiri kararından vazgeçmedi (6).
Firavun, Hz. Musa’yı (A.S.) Mısırlıların dinini değiştireceği endişesiyle öldürmek istedi. Fakat ailesinden iman eden biri bunu engelledi. Sonunda Hz. Musa’ya kavmini gece yola çıkarma emri geldi. Bunun üzerine Hz Musa kavmini Mısır’dan çıkardı. Firavun ve adamları onları takibe başladı. Hz. Musa’nın beraberindekiler, yakalanma korkusuna kapıldı. Yüce Allah, Ona asasını denize vurmasını emretti. Hz. Musa, asasını denize vurunca deniz ikiye ayrıldı. Hz Musa ve adamları karşıya geçti. Onları takip eden Firavun ve beraberindekiler boğuldu (7).
Hz. Musa ve İsrailoğulları Firavunun zulmünden kurtulup yollarına devam etti. İsrailoğulları putlara tapan bir kavim görünce, Hz. Musa’dan (A.S.) kendilerine öyle tanrılar yapmasını istediler. Hz Musa, onlara “Sizi alemlere üstün kılmış olan Allah’dan başka bir tanrı mı arayacağım?” dedi. Onlara Firavunun zulmünü ve Allah’ın onlara yardımını hatırlattı. Sina’ya vardıklarında yiyecek-içecek sıkıntıları oldu. Allah (C.C.) onlara su, kudret helvası ve bıldırcın ihsan etti. (8)
Yüce Allah Hz. Musa’ya, Tûr-i Sina ya çıkmasını, orada 30 gün oruçlu olarak ibadet etmesini emretti. Hz. Musa bu süreyi tamamlayınca, ona 10 gün daha oruç tutması ve ibadetlerini tamamlaması emredildi. Hz.Musa, bütün bunlardan sonra, Allah’ın cemalini görmek istedi. Yüce Allah da bunun imkânsız olduğunu; dağa bakmasını, tecelli ettiğinde dağ dayanabilirse, onun da kendisini görebileceğini bildirdi. Hz. Musa (A.S.) dağa baktığında Cenab-ı Hakk’ın (C.C.) tecellisi sonucu, onun yerle bir olduğunu gördü, düşüp bayıldı.
Kendine geldiğinde, Yüce Allah, ona, uymaları gereken bütün kuralları ihtiva eden levhaları verdi. Kavmine bu levhaları getirdiğinde, onların bir altın buzağıya taptıklarını gördü, daha önce verdikleri sözden döndükleri için onlara kızdı. Kavminden tövbe etmelerini istedi. Onlarda tövbe ettiler. Yüce Allah, tevbelerini kabul etti (9).
Hz. Musa (A.S.) getirdiği levhalardaki hükümleri kavmine tebliğ etti ve onları ıslaha devam etti. Ancak onlardan şiddetli bir itiraz gördü. O zaman Yüce Allah, Tûr-i Sina’yı onların başına indirmekle tehdit etti; onlardan namaz kılacakları, zekât verecekleri, peygambere uyacaklarına dair söz aldı. Ancak İsrailoğulları, sıkıntıda iken söz verip sıkıntı biter bitmez sözlerini unuttular ve bunu da alışkanlık haline getirdiler (10).
Filistin göründüğünde Hz. Musa (A.S.), va’dedilen topraklara dönebilmek için orada bulunanlarla mücadele etmeleri gerektiğini İsrailoğullarına söyledi. Ancak onlar, Hz.Harun (A.S.) hariç, onu tek başına bıraktılar. Bunun üzerine Hz. Musa, Rabbine dua edip, kendileriyle fasıkların arasını ayırmasını istedi. Allah da “Muhakkak orası kendilerine kırk yıl haram edilmiştir. Onlar (oldukları) yerde sersem sersem dolaşacaklardır. Artık o fasıklar güruhuna karşı tasalanma” (11) diye buyurdu.
Bundan sonra İsrailoğulları, çöllerde yollarını kaybettiler. Bir kısmı helak oldu, bir kısmı da yıllarca çöllerde dolaştı. Allah’a (C.C.) karşı gelme, onun ayetlerini inkâr etme, haksız yere peygamberleri öldürme, onlara uymama ve taşkınlık yapmaları yüzünden İsrailoğulları, gazaba uğradılar (12).
- Bakara 49-50; Kasas 4.
- Kasas 7-14.
- Kasas 15-22
- Kasas 29-32; Tâhâ 9.49
- A’raf 104-105; Şuara 18-28.
- A’raf 106-126
- Mu’min 26-34; Şuara 52-67: Yunus 90-99
- A’raf 138-141, 160.
- A’raf 142-145; Tâhâ 83-97; Bakara 54
- Bakara 63-65; 83-88
- Mâide 20-26
- Bakara 11; Maide 14, 79.
Tevrat ve Zebur
Yahudilerin kutsal kitap külliyatı, Tanah (yazılı dini edebiyat) ve Talmud (sözlü dini edebiyat) şeklinde ikiye ayrılır. Yahudilerin Tanah adını verdikleri kutsal kitaplarına Hristiyanlar Eski Ahit derler. Tanah, üç bölümden oluşur: Tora (Tevrat), Neviim ve Ketuvim. Tanah adı, bu üç bölümün İbranice baş harflerinin birleştirilmesinden meydana gelmiş bir kelimedir. Tanah’ın ihtiva ettiği kitapların sayısı konusuda Yahudilerle Hristiyanlar arasında ihtilaf vardır. Hristiyanlar Eski Ahit diye nitelendirdikleri Yahudi Kutsal Kitabı Tanah’ın 39 kitap olduğunu kabul ederler.
Tevrat (Tora)
Tevrat kanun, şeriat anlamına gelir. Yahudi Kutsal Kitabının birinci kısmına Arapça Tevrat, İbranca Tora denir. Tevrat, beş kitaptan oluşur. Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye.
Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğullarına verildiği belirtilen Tevrat ile Yahudilerin kabul ettiği, beş kitaptan oluşan, kutsal kitapları Tanah’ın birinci kısmını oluşturan Tora’nın kasdedildiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında Tanah’ın Neviim (peygamberler) ve Ketuvim (kitaplar) bölümleri de vardır. Neviim, ilk peygamberler (6 kitap) ve son peygamberler (15 kitap) diye ikiye ayrılır. Ketuvim, Yahudilere göre 11, Hıristiyanlara göre 13 kitaptan oluşur.
Zebur
Zebur Arapça kitap, İbranice mektup anlamına gelir. Hz. Davud’a (A.S.) nazil olan mukaddes kitaptır. Bugün Tanah’ın içinde Mezmur’lar adı altında yer almaktadır. Mezmur’lar, 150 mezmur’dan oluşur. Her mezmur, bir babdır. Yahudilere göre bu kitap “Kral David” (Hz.Davud) tarafından yazılmıştır. Bilgi ve kehanetleri, dini ayin ve bayramları ihtiva eder.
Talmut
Yahudilerin kutsal kitap külliyatında şifahi geleneği Talmut temsil eder. Talmut, “öğrenim” anlamına gelir ve Tevrat’ın yorumudur. Önceleri bu yorum sözlü olarak yapılırdı. Daha sonraları öğrenilecek konuların akılda tutulamayacak kadar çoğalması, zaman zaman Tevrat ve tefsir öğreniminin yasaklanması, Yahudi Dininin istikbalini tehlikeye düşürüyordu. Bu durumu göz önüne alan Yahudi din bilginleri (Rabbiler), sözlü olan Tevrat’ı yazılı hale getirdiler. Bu meydana getirilen yazılı metne Talmut denildi.
Talmut’un Yahudiler indinde Tevrat kadar önemi vardır. Onun da ilham ve vahiy mahsulü olduğu kabul edilir. Talmut’u kabul etmeyeni Yahudiler gerçek Yahudi olarak kabul etmezler.
Talmut, iki bölüme ayrılır: Misna ve Gemura. Misna Yahudiliğin dini ve ahlaki kurallarının açıklanmasından ibarettir. Gemara ise Misna’nın açıklamasını ve bunların bir esasa bağlanması için Rabbilerin tartışmalarını ihtiva eder. Gemara, Babil ve Kudüs Gemarası şeklinde ikiye ayrılır. Bu iki metin, bazı kaynaklarda Babil ve Kudüs Talmudu diye de geçer.
Yahudi Mezhepleri
Yahudi mezheplerini üç ayrı grup halinde incelemek mümkündür. Bunlardan birincisi, M.Ö. 11. Yüzyılda Makkabiler devrinde var olan Hristiyanlık öncesi Yahudi mezhepleri, ikincisi İslam sonrası Yahudi mezhepleri, üçüncüsü de günümüzdeki Yahudi mezhepleridir.
Hristiyanlık Öncesi Yahudi Mezhepleri
Ferisiler (Peruşim): Ferisi kelimesi ayrılan, uzaklaşan anlamına gelir. Ancak onlar bu addan hoşlanmazlar. Kendilerine bilginler veya din kardeşleri denilmesini isterler. Tevrat’ın yorumu olan sözlü geleneğe çok önem verirler. Talmud’u ortaya çıkaran bunlar olmuştur. Tevrat’ın ezelden beri var olduğunu, cennet, cehennem ve meleklerin varlığını kabul ederler.
Sadukiler (Sadukim): Bazı yazarlara göre Kral David ve Süleyman zamanlarında iş başında kalan Sadok’un soyundan gelen kohen’lere (kahin) bu ad verilmiştir. Sadukiler, yalnız Tevrat’a dayanan, sözlü geleneğin varlığını kabul etmeyen, Tevrat’ın zahiri manası ile yetinen bir mezheptir. Ferisilerin aksine, öldükten sora dirilmeyi, ahiret hayatını, cenneti ve cehennemi, melek ve şeytani kabul etmezler.
Esseniler (İsiyim): Esseni, mütevazi, dindar veya sessiz, sakin anlamına gelir. Bunlar züht hayatına önem verirler. Manastırlarda toplu halde yaşarlar. Bekâr yaşamayı tercih ederler. Ticaret yapmaz, mal-mülk istemez, hayvan eti yemezler. Beyaz elbise giyer; abdestvari temizliğe önem verirler.
İslam Sonrası Yahudi Mezhepleri
İseviyye: Adini kurucusu, Ebu Isa Ishak b. Ya’kub el-Isfehani’den almıştır. Kurucusu, kendisinin beklenen Mesih olduğunu ileri sürmüştür. Yahudilerin günde üç defa olan ibadetini yediye çıkarmış, Kudüs’ten ayrı kalındığı müddetçe et yenilip şarap içilmesini yasaklamıştır.
Yudganiyye ve Şazkaniyye: İseviyye’nin kurucusunun ölümün den sonra yerine Yudgan geçti. O, İseviyye’nin bir kısım inançlarını muhafaza, cennet-cehennem ile ilgili dini inançları te’vil etmiş, insanın mutlak hürriyetini savunmuş bir İsrail peygamberi gibi görünmüştür. Bu mezhep mensupları Hz. İsa (A.S.) ve Hz Muhammed’i (S.A.S.) peygamber kabul etmeleriyle tanınırlar.
Karailer (Karaim): Kurucusu, VIII yüzyılda Irak’ta yaşamış olan Anan ben David’dir. Önceleri hareket, bu şahsa nispetle Ananiye, daha sonra Tanah’ı çok okumalarından dolayı da Karaim adını almıştır. Karailer, Talmud’u kabul etmez, sadece Tevrat’la amel ederler.
Bugünkü Yahudi Mezhepleri
Günümüz Yahudilerini dini ve siyasi bakımdan üç grup altında toplamak mümkündür.
Muhafazakar Yahudilik: XIX. Yüzyılın ortalarında Alman Yahudileri arasında ortaya çıkmıştır. Temsilcileri, İsaac Bermays (1971-1849) ile Zacharia Franklen’dir (1801-1871). Daha sonra Amerika’da da taraftarlar bulmuştur. Bunlar atalarının geleneklerine bağlı kalmayı arzu eder, laikleşmeye karşıdırlar.
Ortodoks Yahudilik: Ma’bed’in yıkılışından zamanımıza kadar süregelen, resmi Yahudi inanç ve geleneklerini temsil eden Yahudiliktir. Dünya Yahudilerinin çoğunluğunu bunlar oluşturur. Bugün İsrail’de hakim unsur bunlardır. Hz. Musa kanunlarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Sebt günü (cumartesi) hiçbir iş yapmazlar.
Reformist Yahudilik: Avrupa Yahudileri arasında Moses Mendelshon (1729-1786) ile başlayan bir harekettir. Yahudilikte ilk din ve dünya işlerini birbirinden ayırmak isteyen bu hareket mensupları olmuştur. Dinde yenileşme taraftarıdırlar. İbadet’in bazı şekillerinde değişiklik yapıp kadın-erkek ayrımını ve Cumartesi yasaklarının bazılarını kaldırmışlardır.
İnanç ve İbadet
İnanç
Yahudilikte iman esasları açık olarak Tanah’ta bulunmaz. Yahudilerin inancı, daha ziyade günlük hayat ve ibadetlerde kendini gösterir. Onlar için önemli olan Tevrat’ta bildirilen şeriatin yaşanmasıdır. En önemli iman esası, Allah’ın varlığına ve birliğine imandır. Allah birdir; alemin yaratıcısı ve sahibidir. Varlığına, birliğine inanılan Tanrı görülemez, resim ve heykeli yapılamaz.
Bununla beraber ona yorulmak, güreşmek, dinlenmek gibi insanı nitelikler verilir. O, milli bir tanrıdır. Tanrı’nın birliği Tevrat’ta şöyle ifade edilir: “Dinle ey İsrail! Tanrınız Rab, bir tanrıdır.”
XII. Yüzyıla kadar belli bir inanç sistemine sahip olmayan Yahudiler, Tevrat’ı tefsir eden din bilginleri sayesinde, İslam ve Hristiyanlıktaki gibi iman esaslarını belirlemişlerdir. Bu bilginlerden Rabbi Moşe ben Maymon (Maymonides; M.S.1135-1204), Yahudiler için şu 13 esası bir araya getirmiş ve bu esasları içinde bulunduran inanç sistemi günümüze kadar benimsenmiştir:
Tam bir imanla inanırım ki:
- Allah, var olan her şeyi yarattı ve onlara, o hükmeder.
- Allah birdir ve ondan başka tanrı yoktur.
- Allah’ın bedeni yoktur ve hiçbir şekilde tasvir edilemez.
- Allah’ın başlangıcı yoktur ve nihayeti olmayacaktır.
- Yalnız Allah’a dua etmeliyiz.
- Peygamberlerin bütün sözleri doğrudur.
- Hz. Musa, bütün peygamberlerin en büyüğüdür.
- Elimizde olan Tora, Allah tarafından Hz.Musa’ya verildiğinin aynıdır ve değiştirilmemiştir.
- Dinimiz ilahi bir dindir ve değiştirilemez.
- Allah, insanların bütün hareket ve düşüncelerini bilir.
- Allah, emirlerini ifa edenleri mükafatlandırır ve emirlerini yerine getirmeyenleri cezalandırır.
- Allah, Mesih’i (Maşiah) gönderecektir ve geciktiği halde yine beklerim.
- Ruhum ölümsüzdür ve Allah, dilediği zaman ölüleri hayata kavuşturacaktır.
Bu esaslardan biri olan Mesih inanışı, Yahudiler için çok önemlidir. Mesih, er geç gelip Yahudileri kurtarıp dünyada barışı sağlayacaktır. Böylece Tanrı’nın Krallığı kurulacak ve Yahudilerin dünya hakimiyeti ülküsü gerçekleşmiş olacaktır. Mesih inancı dolayısıyla Yahudiler arasında sayısız Mesihler ortaya çıkmıştır.
İbadet
Yahudiler, ibadetlerini “sinagog”larda yaparlar. Sinagog, Kudüs’teki Ma’bed’in yıkılmasından sonra Yahudilerin tapınak olarak kullandıkları yapılara verilen addır. Türkiye’de havra olarak bilinir. Sinagoglarda rulo halinde el yazması Tevrat tomarlarının saklandığı Kudüs’e yönelik bir kutsal bölme vardır. Sinagoglarda Yahudilerin dini ve milli sembollerinden biri olan yedi kollu şamdan (Menora) bulunur. (Onların diğer sembolü, Kral David’in mührü olarak kabul edilen iki üçgenden meydana gelmiş altı köşeli bir yıldızdır).
ibadet esnasında en önemli an, Tevrat rulolarının bohçalar içinden çıkarılması ve haham tarafından okunmasıdır. Sinagogda Yahudiler, sesli bir şekilde Tevrat parçalarını okurlar. Yahudilerde ibadet sadece sinagogda değil, evlerde de yapılır. Evlerde, giriş kapısının arkasında, “Mezuza” denilen, uzun bir boru içine rulo halinde konmuş Tevrat’tan cümleler yazılı, mahfazalar asılıdır. Eve giriş ve çıkışta Yahudiler, Mezuza’ya dokunup parmaklarını
öperler. İbadet sırasında Kudüs’e dönülür; başa bir takke, sırta da bir cübbe alınır. Kadınlar, ibadete katılamaz. Ancak başları örtülü olarak ibadeti seyredebilirler.
Yahudilerde ibadet, günlük ve haftalık olmak üzere ikiye ayrılır. Günlük ibadet; sabah, öğle ve akşam yapılır. Haftalık ibadet, Cumartesi Günü sinagogda olur.
Günde üç vakit yapılan ibadet, on üç yaşını doldurmuş en az on kişinin katılmasıyle yapılır. Bu, tercih edilen bir durumdur. Mecburi hallerde fert, tek başına da dua edebilir. Haftalık Cumartesi ibadeti (Şabat: Sebt). Cuma akşamı Güneş’in batışıyla başlar, Cumartesi akşamı sona erer. Bu ibadet, sinagogda yapılır. O gün, ateş yakmak, çalışmak, hatta taşıt kullanmak yasaktır.
Yeni doğan çocuk, sekizinci gün sünnet edilir. Çocuk, on üç yaşında reşit olur, koluna ve başına kayış takılır, törenlere ve ibadetlere katılır. Nikah, dinidir. Cumartesi, resmi tatil günüdür.
Yahudilerin önem verdikleri dini ve milli bayramları vardır. Bunların en önemlileri şunlardır:
- Yom Kippur: Tevbe ve istiğfar günüdür. O gün oruç tutulur, akşama kadar ibadet edilir.
- Roş Aşana (Roş ha-şana): Yılbaşı. İki gün devam eder. Yılbaşından itibaren on günlük bir tevbe süresi vardır. Bu sürenin son günü Yom Kippur’dur.
- Pesah (Fısıh): Mısır’dan çıkışı hatırlatan sekiz günlük bir bayramdır. Bu sürede mayasız ekmek yenilir.
- Şavuot: Haftalar Bayramı veya On Emrin Verilişi Bayramı. İki gündür.
- Sukot: Çadırlar bayramıdır. Yahudilerin çölü geçerken çadırlarda yatıp kalkmalarını hatırlatır. Yedi gün devam eder.
- Simha Tora: Tevrat’ın hatim bayramıdır. Her yıl bir defa Tevrat hatmedilir ve sonunda bayram yapılır (Yahudilerde herkesin bir Tevrat’ı vardir. Tevrat’a saygı, her şeyin başında gelir. Bir toplulukta Tevrat yere düşürülürse, orada bulunanların 30 gün oruç tutması gerekir).
- Purim: Şeker Bayramı. Buraya kadar sıralananlar Yahudilerin dini bayramları iken, Purim ve aşağıdaki bayramlar küçük ve milli bayramlardır. Purim, Kudüs’te bir, diğer yerlerde iki gün devam eder. Bu bayram, Yahudilerin İran da Ester adlı Yahudi kızının sayesinde katliamdan kurtulmalarını hatırlatır.
- Hanuka: Kandil bayramıdır. Suriye Kralı Antiyokus’a karşı Yahudilerin zaferini hatırlatır. Sekiz gün sürer.
- İsrail İstiklal Bayramı: Yahudi takvimine göre kutlanır. Bu takvim, Ay yılına göredir. Başlangıcı, M.Ö. 3760’dır.
Kaynakça
- TDV İslam Ansiklopedisi. Yahudilik. (13.11.2023)
- Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK, Prof. Dr. Günay Tamer, Dr. Mehmet Alparslan Küçük, Dinler Tarihi. Ankara, Berikan Yayınevi. 2009.
- Prof. Dr. Şinasi Gündüz. Yaşayan Dünya Dinleri, 2. bs. Yahudilik. İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007.
- https://dergiler.ankara.edu.tr. Kitabı Mukaddes Açısından Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta Seçilmişlik Anlayışı. (13.11.2023)