İçindekiler
Dokuzuncu Osmanlı padişahı ve şair (D. 10 Ekim 1470, Amasya – Ö. 21/22 Eylül 1520, Çorlu/Tekirdağ).
Çocukluğu ve Şehzadelik Yılları
Yavuz Sultan Selim, Dulkadiroğulları Hükümdarı Alaüddevle’nin kızı Ayşe Hatun’un oğludur. Babası Bayezid, Amasya’da sancakbeyi iken 1470 yılında burada doğdu. Daha küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim almaya başladı. Artık Osmanlı ülkesinde moda haline gelmiş olan Arapça ve Farsça öğrendi. [1]
O dönemin bilinen bilim çerçevesi içinde tarih, edebiyat, fen bilgisi ve güzel yazı gibi teorik derslerin yanında, binicilik, atıcılık, kılıç kullanma, ok ve yay yapımı gibi uygulamalı konularda da çok iyi yetişti. Babası II. Bayezid padişah olunca 1490 yılında Trabzon’a sancakbeyi olarak gönderildi. [2]
Trabzon sancakbeyliği yirmi iki yıl sürdü. Sancağa atandığı sırada yaşı oldukça küçüktü. Bir süre sonra delikanlı çağına gelince bir Türkmen Beyi’nin kızı olan Hafsa Hatun ile evlendi. Hafsa Hatun’dan oğlu Süleyman (1495) ve altı kızı oldu. Kızları konusunda kaynaklar değişik sayı ve adlar vermektedir. [3]
Şehzade Selim, iyi gitmediğine inandığı devlet işlerini yoluna koymak istiyordu. Daha genç yaşlarında Türkmenlerin devletten duyduğu memnuniyetsizliği ve Safevi Devleti’ne olan eğilimlerini fark etti. Türkmenleri devlete bağlamak maksadıyla İstanbul yönetiminden izin almaksızın Gürcüler üzerine sefere çıkmış ve bu seferlerin en önemlisi olan Kutayıs’ta Kars, Erzurum, Artvin gibi birçok bölgeyi fethederek Osmanlı topraklarına katmıştır. Hatta devlet töresine göre elde edilen ganimetin beşte birini beytülmal’a katması gerekirken onu da mücahit Türkmenlere bırakmıştır. Ayrıca Doğu Anadolu’da Şah İsmail’in başlattığı propaganda hareketleri şiddetli bir hâl almıştı. Yavuz Sultan Selim bu durumdan babasını haberdar ettiyse de II. Bayezid hiçbir tedbir almamıştır. Sultan Selim, valilik göreviyle bu propaganda hareketlerini önleyemeyeceğini biliyordu.
Taht Mücadelesi
Babasının ve Osmanlı devlet ricalinin Şehzade Ahmet’i veliaht olarak düşündüğünü öğrenince babasından kendisini Rumeli sancaklarından birine atamasını istedi. İsteği kabul edilmeyince Kefe’ye gitti, dönmesi yönündeki çağrıları dikkate almayarak kayınpederi olan Kırım hanından aldığı süvarilerle Edirne’ye doğru ilerledi.
Babası Bayezid’le Edirne’de buluşarak bir rivayete göre Vidin ve Niğbolu sancaklarının kendisine verilmesini sağladığı gibi babasından sağlığında hiçbir oğlunu tahta geçirmeyeceğine dair söz aldı. Ancak Şehzade Ahmed’i destekleyen devlet adamlarının bu yönde padişaha baskıda bulunmaları ve Çorlu’da babasının kuvvetleriyle girdiği mücadeleyi kaybetmesi üzerine Selim, Kırım’a dönmek zorunda kaldı. Şahkulu İsyanında Hadım Ali Paşa’ya yardım etmeyen ve savaş alanını terk eden Şehzade Ahmed’e karşılık Şehzade Selim’in sergilediği azim ve cesaret, devlet adamaları üzerinde itibarını artırdı. Yeniçeri Ocağının da Selim’in padişahlığını istemesi üzerine II. Bayezid 1512 yılında Selim’i çağırarak padişahlığı ona bıraktı.
Saltanatın İlk Dönemleri
Yavuz Sultan Selim resmen saltanatını ilan ettikten sonra ilk iş olarak iktidarlığını sağlamlaştırmaya çalıştı. O sırada Şehzade Ahmet’in teşviki ile Bursa’yı ele geçirmiş olan yeğeni Alaeddin’in üzerine yürüyerek onu Malatya’ya kaçmaya mecbur etti. Kardeşi Korkutun üzerine giderek Antalya’da yakalattı ve öldürttü. Kendi oğlu Süleyman haricindeki bütün Osmanlı erkeklerinin hayatlarına son verdi. Yeni padişahı tanımakta geciken Eflak, Boğdan, Macar, Venedik, Rus ve Mısır elçileriyle barış anlaşmalarını yeniledi. Amacı, Osmanlı’yı tehdit eden Safevilerle hesaplaşmaktı.
Çaldıran ve Mercidabık Zaferi
Safevi tehlikesine kilitlenen Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine yürümeye karar verdi ve büyük bir orduyla İran’a doğru hareket etti. Ordusunu Akkoyunlu beylerinin katılımıyla daha da güçlendiren Sultan Selim, İran’ın eski rakibi Özbek, Akkoyunlu, Mısır ve Ahıska Gürcü Beyi’nin desteklerini de sağladı. Yavuz Sultan Selim’in komutasındaki Osmanlı ordusu 23 Ağustos 1514’te yapılan Çaldıran Meydan Muharebesinde 10.000 kişiden oluşan Şah İsmail’in ordusunu yenilgiye uğrattı. Şah İsmail, her şeyini savaş alanında bırakarak hayatını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldı. Muzaffer Osmanlı ordusu Tebriz’e kadar ilerlemeyi başardı.
Yavuz, bu başarıdan sonra Memlukler üzerine yürümeye karar verdi. Uzun süredir Osmanlılarla Memluklerin arası açıktı. Ticaret yolları üzerinde bulunan Suriye ve Mısır’ın alınması, Osmanlı Devleti için çok yararlı olacaktı. Yavuz, zaman geçirmeden Suriye üzerine yürüdü. Memluk ordusuyla Osmanlı ordusu, Halep’in kuzeyinde Mercidabık’ta karşılaştı. Beş saat içinde Memluk ordusu bozguna uğratıldı. Halep, Hamas, Hama ve Şam ele geçirildi. Dağılan Memluk toprakları Osmanlı Ordusuna açık hale geldi. Ancak ordunun yorgunluğunu dikkate alan Yavuz daha fazla ilerlemeyi uygun görmedi.
Memluklerin başına geçen Tomanbay Osmanlı aleyhine yeni hazırlıklara girişti. Bunu öğrenen Yavuz Sultan Selim Memluklere elçi gönderdi. Tomanbay’ın elçileri öldürtmesi yeni bir memluk seferini zorunlu kıldı. Osmanlı ordusu aşılması mucize gibi görünen Sina Çölü üzerinden Mısır’a doğru yürüdü. Sina Çölü aşılırken yağmur yağdı. Ender rastlanan durumun gerçekleşmesi Osmanlı Ordusunun inancını artırdı. 22 Ocak 1517’de Kahire yakınlarındaki Ridaniye civarında yapılan savaşta Osmanlı ordusu Memluk ordusuna galip geldi. Ridaniye zaferi tüm Mısır’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini sağladı.
Halifeliğin Türklere Geçişi
Sultan Selim bir ay kadar kaldığı Mısır’da, Mekke şerifinin Sultan Selim adına hutbe okutmasını ve bölgedeki toplulukların bağlılıklarını sağladı. Yavuz Sultan Selim burada “Hâdimü’l Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin Hizmetçisi) gibi kendisine ve Osmanlılara hem İslam hem de Hristiyan dünyasında itibar sağlayacak önemli bir unvanın sahibi oldu. Kutsal emanetler alınarak İstanbul’a getirildi.
Yavuz Sultan Selim önlem almak amacıyla Bu gönderilenler arasında Mısır’daki Abbasi Halifesi III. Mütevekkil Alallah da vardı. Böylece Mısır’daki Abbasi halifeliğine son verildi. Mısır valiliğine Memluk beylerinden Hayır Beyi, Şam valiliğine de yine Memluk beylerinden Canberdi Gazali’yi atadı.
25 Temmuz 1518’de İstanbul’a dönen Sultan Selim’in beraberinde birçok rehine ile birlikte son Mısır Abbasi Halifesi el-Mütevekkil de vardı. Ayrıca risk oluşturabilecek Kahire’deki bazı hükümdar okullarıyla kütüphanelerdeki eserleri, bilgin, şeyh ve sanatçıları deniz yoluyla İstanbul’a getirdi. Bu tarihten itibaren halifelik Osmanoğullarına geçmiş ve dünya Müslümanlarının liderliğini ifade eden ilk Osmanlı halifesi Yavuz Sultan Selim olmuştur.
Yavuz Sultan Selim’in Ölümü
Mısır dönüşünde donanma gücüne önem veren Yavuz, donanmayı kuvvetlendirerek yeni bir sefere çıkmaya hazırlanıyordu. Bütün bu çalışmalar devam ederken Edirne’ye gitmeye karar verdi. 18 Temmuz 1520’de yola çıktı. Yol boyunca rahatsızlığı giderek arttı. Sırtında bir çıban çıkmış (şirpençe hastalığı) ve giderek büyümüştü. Arabayla yolculuk ediyor ve kafile çok ağır ilerliyordu. Çorlu‘ya yakın Sırt köyüne gelindiğinde Yavuz hareket edemez oldu ve burada ordugah kuruldu. [4]
Doktorların bütün tedavi çabaları sonuçsuz kaldı. İki aya yakın zaman geçmesine rağmen Edirne‘ye varılamamıştı. Bunun üzerine Vezir-i Azam Piri Mehmet Paşa, Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa ile birlikte Edirne‘den çağırıldı. Aynı zamanda, Manisa Sancakbeyi olan Şehzade Süleyman’ın İstanbul‘a gelmesi için haber salındı. Hastalık hızla ilerledi. Şehzade Süleyman, İstanbul’a gelmeden, 21 Eylül 1520 tarihinde Cuma günü akşamı Yavuz Sultan Selim öldü. Öldüğünde elli bir yaşında idi. [5]
Naaşı İstanbul’a getirilerek Fatih semtinde kendi adına yaptırılmış olan Yavuz Selim bahçesinde toprağa verildi.
At Üstünde Geçen Saltanat
Şehzade Selim, 24 Nisan 1512’de babasını tahtından indirerek padişah oldu. Sekiz yıl dört ay yirmi sekiz gün devam eden hükümdarlığı döneminde Osmanlı Devleti’ne büyük zaferler kazandırdı. Osmanlı hanedanının en ünlü hükümdarlarından biri olan Yavuz Sultan Selim, Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km²si Avrupa’da, 1.905.000 km²si Asya’da, 2.905.000 km²si Afrika’da olmak üzere toplam 6.557.000 km²ye çıkarmıştır.
Yönetimi süresince Batı ile barış içerisinde yaşamış, daha çok Anadolu’nun, Safevi Devleti tarafından nüfuz altına alınmasını önleyecek seferler yapmıştır. Ortadoğu’da Memluklerin nüfuzuna son vererek aynı zamanda Portekiz’in doğu ticaretini tekeline almasına ve Müslümanların manevi yönden de çok önemli şehirlerini tehdit etmesine de engel olmuştur. Yavuz Selim’in askeri başarıları hem Osmanlı Devleti’nin ömrünü uzatmış hem de kendisinden sonra görevi devralacak Kanuni Sultan Süleyman liderliğinde Batıya doğru yeni İslam fetihlerinin yolunu açmıştır.
Osmanlı donanmasını yenileyen Yavuz Sultan Selim, Bizanslılar döneminde kurulan ve dedesi Fatih Sultan Mehmet zamanında kullanılan Haliç Tersanesi’ni yeniden inşa ederek, kapasitesini artırıp Osmanlı İmparatorluğu’na kazandırmıştır.
Konya’da Mevlevi Tekkesi’ne su getirmiş, Diyarbakır’da Fatih Paşa Camii ve Elbistan Ulu Camii’ni, Şam Salihiye’de Muhyiddin İbn Arabi Camii ve İmaretini, İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Cüzzamhanesi’ni ve Şam Sultan Selim Camii’ni inşa ettirmiş, Muhyiddin İbn Arabi’nin türbesini de bulup yaptırmıştır. Ayrıca Mısır Seferi sırasında Hint ve Çin haritalarını da yaptıran Selim’e, Piri Reis tarafından 1513 yılında tamamlanan harita, 1517 yılında Mısır’da Piri Reis’in kendisi tarafından sunulmuştur. Temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii’ni bitirmeye ömrü yetmemiş ve bu eser oğlu I. Süleyman tarafından tamamlanmıştır.
Arapçayı ve özellikle Farsçayı çok iyi bilen Sultan Selim’in kendi el yazısı ile Selimî mahlasını kullanarak yazmış olduğu Farsça manzumeleri günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunmaktadır. Farsçanın yanında Türkçe şiirleri de bulunan Selim’in, Farsça olan Divanı 1306 yılında İstanbul’da basılmış olup 1904 tarihinde de Alman İmparatoru II. Wilhelm’in emriyle Paul Horn tarafından Berlin’de yeniden yayımlanmıştır. Geceleri üç dört saat uyku uyuyan ve diğer zamanlarını okuyup yazmakla geçiren Yavuz Sultan Selim’in anlam inceliği ve sanatlı söyleyiş yönünden son derece güçlü olan şiirlerinden iki beyit:
“Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryeyi kıldı füzûn, eşkimi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımla olurken lerzân
Beni bir gözleri ahuya zebûn etti felek”
Soldan sağa ve yukardan aşağı okunuşu aynı olan bir şiiri:
“Sanma şahım herkesi sen sadıkane yâr olur.
Herkesi sen dost mu sandın, belki ol ağyar olur.
Sâdıkâne ol cihanda belki bir serdâr olur.
Yâr olur, ağyâr olur, serdâr olur, didâr olur. ”
Kaynaklar onu sert tabiatlı, azim ve irade sahibi, dinamik ve cevval bir kişi olarak tanımlar. Fiziki özellikleri konusunda değişik değerlendirmeler olmakla birlikte pek çok yazar onun uzunca boylu, iri siyah gözlü, “Enf-i Osman” (Osmanlı burnu) olarak bilinen bir buruna sahip, sakalsız fakat uzun pala bıyıklı, yüzü yuvarlak ve gayet renkli, bacakları kısa, belden yukarı kısmının uzun olduğunu ve adına yazılmış olan Selimnâmelerde sert huylu olmasının yanında müşfik ve duygusal olduğu belirtilmektedir.

Kaynakça
- IŞIK, İhsan. “Yavuz Sultan Selim”. Türkiye Ünlüleri. 1. Ankara: Elvan Yayınları, 2013.
- [1] [2] [3] [4] [5] Prof. Dr. Yavuz Ercan, “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, Türkler, Cilt: 9, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 421-445.
- Niyazi Akşit, “Selim 1. (Yavuz)”, A’dan Z’ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, (Erişim 21 Nisan 2022)
- https://islamansiklopedisi.org.tr/selim-i (Erişim 21.04.2022)